Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 3440 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 26293 - Esas Yıl 2014
MAHKEMESİ :İş MahkemesiDavacı, meslek hastalığı nedeniyle maluliyetinden doğan manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, ispatlanamayan davanın reddine karar vermiştir.Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. K A R A R Dava, meslek hastalığı iddiası ile davacı olan sigortalının manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, Dairemizin 03/04/2013 tarihli, 2013/4243 Esas ve 2013/6550 Karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş olup, bozma ilamı uyarınca davacının meslek hastalığı iddiası ile uğradığı maluliyetin tespiti amacı ile Sosyal Güvenlik Kurumu'na sevki üzerine ... tarafından düzenlenen 31/07/2014 tarihli rapor ile "davacı sigortalıda kurşun etkilenmesine bağlı organ fonksiyon bozukluğu veya kalıcı sekel bulgusu mevcut olmadığına, bileteral hafif karpal tünel sendromu hastalığının mesleki olmadığına, adı geçenin mesleki hastalığının bulunmadığına" ilişkin değerlendirme yapıldığı tespit edilmiş; ilgili rapor üzerine mahkemesince 23/09/2014 tarihli celsede verilen "1" nolu ara karar ile "davacı vekiline müvekkili ile görüşüp gerektiğinde dava açmak üzere 1 aylık kesin süre verilmesine" ifadesi kullanılarak usulüne uygun olmayacak şekilde kesin süre ihtaratı yapıldığı, 06/11/2014 tarihli celsede ise kesin süreye uyulmayıp, meslek hastalığının tespiti için ...'na karşı dava açılmadığından bahisle davanın ispatlanamaması nedeni ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Anayasa'nın 141/son ve HMK'nın 30.maddesine göre davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. Medeni usul hukukunun amacı yargı önüne gelen dava ve taleplerin hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasını sağlamak olduğundan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğü giren 6100 sayılı HMK'da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümler bulunmaktadır. HMK'da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümlerin medeni usul hukukunun sağlıklı ve adil bir yargılama yapılması ve hüküm kurulması amacına uygun olarak yorumlanması gerekir. Aksine düşünce biçimin (şeklin) işin esasından (özünden) üstün tutulması sonucunu doğurur ki bu halde- biçim, maddi hukukun tanıdığı hakkın elde edilmesinin önünde engel oluşturur. Biçim, maddi hakka uluşmaya yardımcı bir araç olmaktan çıkarılıp araç haline getirilmemelidir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğü giren 6100 sayılı HMK'da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümlerinin amaçlanın aksine yargılamanın uzun sürmesi ve gereksiz gider yapılmasına neden olacak biçimde uygulanmaması gerekir. İster kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara karar her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda ise , davacı sigortalıda meslek hastalığı bulunmadığına ilişkin Sosyal Güvenlik Sağlık Kurulu kararı üzerine, mahkemenin 23/09/2014 tarihli celsenin "1" nolu ara kararı ile verdiği kesin sürenin usulüne uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, niçin kesin süre verildiği ve uyulmadığı taktirde yaptırımının ne olacağı açıkça ve ayrıntılı şekilde taraflara bildirilmemiş, taraflar bu hususta uyarılmamıştır. Yine verilen kesin sürede yapılması gerekenler kesinlik arzedecek şekilde bildirilmemiş, ara kararda "gerektiğinde dava açmak üzere" ibaresi kullanılmak suretiyle şartlı ve belirsiz bir anlatıma başvurulmuş olup, mevcut hali ile kesin süre ihtarının usulüne uygun olmadığı açıktır. Mahkemenin yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar ile uyulmasına karar verilen bozma ilamında belirtilen hususlar doğrultusunda yapılacak yargılama ile davacı tarafa meslek hastalığının tespti davası açmasını sağlamak için usulüne uygun şekilde yapılacak kesin süre ihtarı üzerine süresinde dava açıldığı taktirde bu davadan elde edilecek sonuca göre; aksi halde usulüne uygun kesin süre ihtarına rağmen davanın açılmaması, dolayısı ile iddianın kanıtlanamaması nedeniyle işbu davanın reddi yönünde karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde usulsüz kesin süre ihtarına uyulmamasından bahisle davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 24/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.