MAHKEMESİ: Bilecik İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 13/11/2008NUMARASI: 2006/90-2007/169Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davacı (Alacaklı) vekili tarafından istenmiş, mahkemece ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.Dava, davacının 16.11.2005 tarihinde yapılan hacizde haczedilen menkul mallar üzerinde davalı üçüncü kişi İ. P.’un ileri sürdüğü istihkak iddiasının kaldırılarak reddedilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Uyuşmazlık,davacının vesayet altına alındığı tarihten sonra davacının 06.09.2002 tarihinde verdiği vekaletname ile dava açan avukatın vekilliğinin sona erip ermeyeceği ,davayı vasinin veya vasinin vekalet vereceği avukatın takip etmesi gerekip gerekmeyeceği noktasındadır.Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının Bilecik Sulh Ceza Mahkemesinin 07.11.2006 havale tarihli müzekkeresi ile müşteki sanık (davacı)M. G.’e vasi tayin edilmesi talebi üzerine ,Bilecik Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/568 E, 2008/184 K sayılı 26.03.2008 tarihli kararı ile, vesayet altına alındığı,S. İ.’in vasi olarak tayin edildiği, mahkemece Adli Tıp Kurumundan rapor aldırıldığı,raporda davacının 04.08.2005 suç tarihinde hezeyanlı bozukluk denilen akıl hastası olduğunun tesbit edildiği, Vasi tayin edilen S. İ.’in vesayetin kaldırılması davası açtığı, Bilecik Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/317 E, 2008/433 K sayılı 10.07.2008 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği,gerekçeli kararının yazılmadığının ilgili mahkemece bildirildiği, davacı vekilinin, davacı M. G. tarafından 06.09.2002 tarihinde verilen vekaletnameye dayanarak 20.11.2006 tarihinde bu davayı açtığı,vasi tayin edilen S. İ. tarafından avukat M. Ö.'e verilmiş bir vekaletname olmadığı, Mahkemece yargılama devam ederken M. G. vasisine meşruhatsız davetiye ile duruşma gününün bildirildiği, vasinin duruşmalara katılmadığı anlaşılmıştır.Uyuşmazlığın yasal dayanağını oluşturan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 403. maddesine göre;“ Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.” Öte yandan, vekalet ilişkisi müvekkilin medeni hakları kullanma(fiil,eylem) ehliyetini kaybetmesi ile son bulur.Somut olayda, davacının medeni hakları kullanma ehliyetini kaybettiğinin dava devam ederken Mahkemece öğrenilmesi karşısında, davacı vekili olan avukat M. Ö.'in vekalet görevinin davacının vesayet altına alınma kararı ile son bulduğu öngörülmeksizin, duruşmalara bu avukat nezdinde devam edilerek davanın sonuçlandırılması isabetsiz olmuştur. Yapılacak iş; davacı vasisine meşruhatlı davetiye çıkartmak,davaya devam edip etmeyeceğini ve bu avukat tarafından yapılan işlemlere muvafakat edip etmediğini sormak, vesayet makamından (Sulh Hukuk Mahkemesi) husumete izin kararı almak üzere önel vermek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacı'ya (Alacaklı) iadesine, 25.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.