Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2720 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6279 - Esas Yıl 2011
MAHKEMESİ :İş MahkemesiDavacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.Hükmün davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.K A R A RDava; davacının davalıya ait işyerinde 07.08.1978 – 31.07.2000 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa kapsamında geçen ve davalı Kurum'a eksik bildirilen çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece; davacının davalıya ait işyerinde 07.08.1978 – 10.05.1999 tarihleri arasında davalı Kurum'a bildirilen süreler haricinde çalıştığının tespitine karar verilmiştir.6100 sayılı HMK'nın 297 ve 298. maddelerine göre Yasa'nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiği hususu bir Anayasa emridir. Kararın gerekçesiz olması mutlak bir temyiz (bozma) sebebidir. Çünkü gerekçe hakimin tesbit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün hukuka uygun olup olmadığını yani kendi kendini denetler. Yargıtay da bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Somut olayda; mahkemece 02.08.2010 tarihli ek bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, ancak bilirkişinin söz konusu raporda mahkemenin taktirine göre iki seçenekli görüş bildirdiği, bu görüşlerden ( a ) seçeneğine göre “ davacı adına düzenlenen 07.08.1978 tarihli işe giriş bildirgesinin Barbaros Sentetik AŞ. tarafından düzenlendiği, davalı ile bu işyeri arasında dosya kapsamına göre illiyet bağı kurulamadığı, kaldı ki bu işyerinden de çıkış tarihinin 21.09.1978 olduğu, bu nedenle söz konusu işe giriş bildirgesinin hak düşürücü süreyi kesmeyeceği, davacının davalı işyerinde işe giriş tarihinin 01.07.1995 olduğu, bu tarihten öncesine ilişkin talebin hak düşürücü süreye uğrayacağı, ayrıca müfettiş raporunda da davacının kendisinin 03.05.1992 – 06.11.1992 tarihleri arasında çalıştığını beyan ettiği, bu nedenle 06.11.1992 – 01.07.1995 tarihleri arasındaki sürenin de tespitin mümkün olmadığı, davacının kardeşinin çalışmaları dikkate alındığında 01.05.1996 – 10.05.1999 tarihleri arasındaki çalışmalarının tespitinin mümkün olduğu ” belirtilmiş, rapordaki ( b ) seçeneğinde ise “davacının talep ettiği dönemde davalı işyerinin faal olduğunun belirlenmesi halinde ve davacının 07.08.1978 – 31.07.2000 tarihleri arasındaki çalışmalarının blok olarak kabulü halinde hak düşürücü sürenin bulunmayacağı ve davacının Kurum'a bildirilen çalışmaları haricinde talep ettiği sürenin tamamının kabulünün gerekeceğinin” belirtildiği anlaşılmaktadır.Her ne kadar mahkemece ek bilirkişi raporu hükme esas alınmışsa da kararın gerekçesi olarak raporun her iki seçeneğine dair kısımların aynı anda belirtilmesi sureti ile ve gerekçenin en son kısmında ek raporun ( a ) bendinde bildirilen görüş belirtilerek “ Bu durumda ise davacının ancak 01.05.1996 – 10.05.1999 tarihleri arası dönem için bildirilmeyen sürelerin tespitinin mümkün olabileceği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıda gösterildiği şekilde hüküm kurmak gerekmiştir ” denilmesine rağmen ( b ) seçeneğinde belirtilen şekilde davacının 07.08.1978 – 10.05.1999 tarihleri arasında davalı Kurum'a bildirilen süreler haricinde çalıştığının tespitine karar verilmiş olması hatalıdır. Bu eksik ve çelişkili gerekçe ile hükmün hukuka uygun olup olmadığını denetlemek mümkün olmadığından gerekçe ile karar arasında çelişki oluşturacak şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18/02/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.