Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 22867 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 709 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Denizli 1. İş MahkemesiTARİHİ : 23/08/2013NUMARASI : 2011/880-2013/522Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 20/09/1989 tarihinde 1 gün çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. K A R A R Dava, davacının 20.9.1989 tarihinde bir gün süre ile geçen çalışmasının ve sigorta başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın 108.maddesinin 1.fıkrasında; "Malullük, yaşlılık ve lüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu Kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihdir." hükmü düzenlenmiştir.Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa'nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa'nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur. Bu yön 506 sayılı Yasa'nın 6. maddesi ile 5510 sayılı Yasa'nın 7/a maddesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1999/21-549-555, 2005/21-437-448 ve 2007/21-306-320 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu bakımdan bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınarak; davanın kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetilerek davacının işyerinde eylemli olarak çalışıp çalışmadığı yeterli ve gerekli bir araştırmayla hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlenmelidir. Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği ya da çalıştıklarının Kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanun'un kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatl edilebilirsede çalışmasının konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre dinlenmeli, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve posta başı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı, tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa kanunda yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı, bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı, 506 sayılı Yasa'nın 3/B-D maddeleri ile 5510 sayılı Yasa'nın 6/a-c maddelerinde de olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı göz önünde tutulmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı adına 20.9.1989 tarihli işe giriş bildirgesinin 2243153.. sicil nolu E.. Konfeksiyon San.Tic.Ltd.Şti. tarafından Kuruma 20.10.1989 tarihinde intikal ettirildiği, davacıya ait sigorta sicil kartında ilk işe giriş tarihinin 20.09.1989 tarihi olarak belirtildiği, davacının sigorta sicil numarasının 1989 yılı serilerinden olduğu, Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesinin 22.10.2012 tarihli raporuna göre işe giriş bildirgesindeki imzanın davacının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, tespiti istenen dönemde işyerinden Kuruma verilen dönem bordrosu bulunmadığı, komşu işyeri tanığı tespit edilemediği, mahkemece dönem bordrosu bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı işyerinden Kuruma intikal ettirilen dönem bordrosu bulunmuyor ve komşu işyeri tanığı da tespit edilemiyor ise de bu durum davacı aleyhine yorumlanamayacağından ve diğer deliller de davacının davasını ispatlar nitelikte olduğundan mahkemece davanın kabulüne karar vermek gerekirken bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacı yanın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 06/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.