Mahkemesi : Trabzon İş MahkemesiTarih : 15.12. 2006No : 393-988Davacı, Bağ-Kur hizmetleri katılmaksızın SSK.'dan yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. Davacı, SSK’na tabi hizmetleri yaşlılık aylığına yeterli olduğu halde Bağ-Kur tarafından yapılan işlemler nedeniyle aylığının bağlanmadığını ileri sürerek şubat/2004 tarihinde Bağ-Kur hizmetleri katılmaksızın SSK’dan yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitini istemiştir.Mahkemece davanın kabulü ile davacıya 1.3.2004 tarihinden itibaren davalılardan SSK’nca yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmiş ise de bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile gidilmiştir.Sosyal güvenlik sistemimize göre, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi hizmetlerinin tek başına yaşlılık aylığı bağlanmasına yeterli olan sigortalılar bakımından 2829 sayılı Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkındaki Kanun’un uygulanmasının zorunlu olmadığı uyuşmazlık konusu değildir. Ancak; değişik sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmetlerin çakışması ve çakışan dönemde diğer bir sosyal güvenlik kurumuna tabi hizmete üstünlük tanınması durumunda geçerli sayılan diğer sosyal güvenlik kurumuna tabi hizmet yok sayılarak işlem yapılması olanaklı değildir. Öte yandan, çakışan sigortalılık durumunda, gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve gerekse 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu birbirlerine paralel düzenlemeler ile, bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak bu sorunu çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Yasa sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. Anılan yasanın 3.maddesinin I. (f) bendinde “Kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” (K) bendinde “herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 24. maddesinin I ve II.fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir.Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır. (HGK. 12.06.2002, 2002/10-478-511)Somut olayda da, davalı Bağ-Kur davacıyı 20.04.1982 tarihinden itibaren zorunlu Bağ-Kur sigortalısı saymıştır. Davacı da zorunlu sigortalı olarak 17.03.1986-25.05.1998 tarihleri arasında primlerini ödemiştir. Davacının esnaf sicili kaydı 17.01.1985 tarihinden, oda kaydı 02.04.1986 tarihinden , vergi kaydı 30.05.1997 tarihinden itibaren devam etmektedir. Başka bir anlatımla davacının tescil tarihinden itibaren zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğu ortadadır.Davacının zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edildiği 1982 yılında SSK’na tabi hizmeti bulunmamaktadır.Bu durumda, önceden gelen sigortalılık Bağ-Kur sigortalılığı olduğundan Bağ-Kur sigortalılığına üstünlük tanınacağı ortadadır. Ne varki; 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 5458 sayılı yasanın 13. maddesi ile değişik ek 19 uncu maddesi Resmi Gazetede 04.03.2006 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Madde metnine göre “ 1479 sayılı Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.”Mahkemece yapılacak iş; davacının Bağ-Kur sigortalılığına üstünlük tanımak ancak 1479 sayılı yasanın ek 19. maddesini göz önünde tutarak davacının ödediği primlerin Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edildiği 20.04.1982 tarihinden itibaren hangi tarihe kadar prim borçlarını karşıladığını sormak, bu tarihten sonra 5 yıldan fazla süreye ilişkin prim borcu var ise sigortalılığını primlerin karşıladığı süre ile sınırlı tutmak,bu durumda tek başına 506 sayılı Yasaya tabi hizmetlerinin yaşlılık aylığına yeterli olup olmadığını incelemek yeterli ise Bağ-Kur hizmetleri katılmaksızın hüküm kurmak, yeterli değil ise belirlenen Bağ-Kur hizmetleri de katılmak sureti ile yaşlılık aylığı koşullarını irdelemek ve elde edilecek sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir. Mahkemenin eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak, davacının davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa'nın 60 ve devamı maddelerine göre yaşlılık aylığı koşullarına sahip olup olmadığını da irdeleyip karar yerinde göstermeden hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.11.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.