Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2002 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 24710 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk İş MahkemesiDavacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.K A R A R1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere ve temyiz nedenlerine göre davalılar ..., ... ve ... vekili ile davalı ...'nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,2-Dava, 05.11.1983 tarihindeki iş kazasında yaralanarak %51 oranında sürekli iş göremezliğe maruz kalan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.Mahkemece, 41.000,00TL maddi, 2.000,00TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir.Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacı kazalının 18.11.1987 tarihinde açtığı ilk davada davalılardan 1.000.000,00TL( Türk Lirasından altı sıfır atılması ile 1,00TL) maddi, 2.000.000,00TL( Türk Lirasından altı sıfır atılması ile 2,00TL) manevi tazminatın tahsilini istediği, yine 04.11.1993 tarihinde açılıp işbu dava ile birleşen davada aynı olay nedeniyle ve aynı davalılardan 150.000,000,00TL(Türk Lirasından altı sıfır atılması ile 150,00TL) daha maddi tazminat isteminde bulunulduğu, Mahkemece ilk olarak 17.03.2004 tarihinde verilen kararda özetle; davalı M.Nuri Göçen aleyhine açılan davaların husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı .... aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, davalılar ... ile ... aleyhine açılan maddi tazminat davalarının reddine(Kurum tahsislerle maddi zararın karşılanması gerekçesiyle), 2.000,000,00TL(Türk Lirasından altı sıfır atılması ile 2,00TL) manevi tazminatın dava tarihinden yasal faiziyle davalı ... ve ...'dan tahsiline hükmedildiği. Anılan bu kararın yalnızca davacı tarafından temyizi üzerine ilk olarak Dairemizin 11.07.2005 tarihli kararı ile 17.03.2004 tarihli Mahkeme kararının onandığı, ancak davacının Dairemizce verilen 11.07.2005 tarihli bu onama kararının maddi hataya dayandığı belirtip bunun düzeltilmesi talebini içerir dilekçesi akabinde Dairemizce bu talebin haklı olduğu değerlendirmesi ile Dairemizin 27.02.2007 tarih 2007/3212Esas-2007/2931 Karar sayılı kararıyla davalılar ...., ... ve ...'e ilişkin Mahkeme hükmünün onanmasına dair Dairemizin 11.07.2005 tarih,2005/2368 Esas,2005/7272Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davacının manevi tazminat davasına yönelik temyizinin kesinlikten reddine, davalılar ...., ... ve ... aleyhine açılan maddi tazminat davalarının davalı şirket bakımından zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunun gözetilmemesi, ayrıca kazalının gerçek ücretinin yeterince araştırılmaması gerekçeleri ile bozulmasına karar verildiği, davacının bozma sonrasında 27.03.2013 tarihli ıslah ile maddi tazminat talebini 40.000,00TL daha artırıldığı, Mahkemenin 17.03.2004 tarihli ilk kararına esas alınan kusur raporunda( kesinleşen Rücuen Tazminat davasında alınan 30.04.2000 tarihli kusur raporu) %60 davalı şirketin, %15 davalı ...'nın, %15 dava dışı Çetin Yuma'nın ve %10 da davalı ...'in yargılamaya konu iş kazasında kusurlu olduğunun belirtildiği, bozma sonrası verilen karara ise işbu davada alınan ve tüm kusurun davalı işveren şirkette ... olduğunu belirten 30.09.2002 tarihli raporun esas alındığı anlaşılmıştır.Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması veya hükmün onanması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleştiği gibi onama kararı ile de mahkeme hükmü kesinleşir. Bozma kararına uymakla yada onama ile kesinleşen hususlarda mahkeme yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.Bunun yanında 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 176. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilmesi imkânını sağlamaktadır. İki taraf da duruşmada hazır iseler ıslah sözlü olarak yapılabilir. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Ancak,aynı yasanın 177. Maddesine göre ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılacağının düzenlemesi karşısın da Yargıtay’ın bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı ortadadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4.2.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı kararı da bu yöndedir.Yine 6100 Sayılı H.M.K.'nın 26.maddesi kapsamına göre mahkemeler davacının talep sonuçları ile bağlı olup ondan daha fazlasına karar veremezler.Bu açıklamalar sonrasında somut olayda; Dairemizin 27.02.2007 tarih 2007/3212Esas-2007/2931 Karar sayılı kararı ile reddine karar verilen yada bozma kapsamının dışında tutulup kesinleşen ve bu noktada davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturan bazı hususların Mahkemece verilen 05.06.2014 tarihli karada göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Şöyle ki; Mahkemenin 17.03.2004 tarihli ilk kararının temyizen incelenmesi neticesinde yukarıda esas ve karar numarası verilen Dairemiz 27.02.2007 tarihli kararında(Red-Bozma kararı) manevi tazminat davası, tarafların kusur dağılımı ile davalı ... bakımından verilen husumet yokluğu nedeniyle red kararı bakımından herhangi bir bozma gerekçesine yer verilmemiş olunmakla artık belirtilen bu hususlarda davalılar yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Bu kapsamda da Mahkemenin 17.03.2004 tarihli ilk kararına esas alınan 30.04.2000 tarihli raporunda belirtilen kusur dağılımı, yine bu kusur raporu dikkate alınarak ...(vefat etmekle mirasçıları) hakkında verilen husumet yokluğu nedeniyle red kararı ile manevi tazminat istemine yönelik temyizin miktar gözetilerek reddi hususlarının hepsi davalılar yararına bozma kapsamı dışında kalıp kesinleşmekle usuli kazanılmış hakkın konusunu oluşturmaktadır. Buna göre de Mahkemece karar yerinde yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumlarının gözetilmemesi doğru görülmemiştir.Ayrıca maddi tazminat davasında bozma sonrası yapılan ıslaha değer verilerek neticeye varılması ile manevi tazminat davasında davacı talebinin yalnızca 2,00TL olmasına rağmen HMK'nın 26 maddesinde ifadesini bulan talebin aşılması neticesinin doğurur şekilde 2.000,00TL manevi tazminata karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.O halde, davalılar ..., ... ve ... vekili ile davalı ...'nın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 09/02/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.