Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1957 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 10078 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : Üsküdar 1. İş MahkemesiTARİHİ : 06/02/2008NUMARASI : 2006/945-2008/71 Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece davacının maddi zararının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri ile, manevi zararının ise ibraname ile karşılandığından reddine karar verilmiştir Davacı yurt dışında çelik konstrüksiyon montaj işçisi olarak çalışırken 5 metre yüksekten düşerek %37,2 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı, hükme esas alınan kusur raporuna göre davacının %25, davalı işverenin %75 oranında kusurlu bulunduğu ve 16.3.2006 tarihli ibraname başlıklı ve davacının imzasını içeren yazıda davacıya iş kazası nedeniyle maddi ve manevi zararı karşılığı toplam 18.209,27 TL ödendiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.Manevi tazminat istemi yönünden; davalı tarafından yapılan ödemenin bir miktarının manevi zarara karşılık yapıldığı ibranamenin içeriğinden anlaşılmasına göre, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir hal olduğundan üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle manevi tazminatın bölünmesi, yeniden dava konusu yapılarak miktarının artırılması olanağı bulunmadığından ve bir defa da istenilmesi gerektiğinden davacı manevi zararını aldığından mahkemece manevi tazminat isteminin reddine karar vermesi doğrudur.Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan, gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.Somut olayda, davacı işçinin yurt dışında çalışan montaj işçisi olduğu bu iş için yurt dışında asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, sigorta müfettişinin 2004 Kasım ayı için 30 günlük 444,15 TL ücret tesbit ettiği, hesap raporunda ise kaza tarihi itibariyle aylık brüt asgari ücret 444,15 TL ’nin esas alındığı anlaşılmaktadır.Yapılacak iş, davacının yurt dışında çelik konstrüksiyon montaj işçisi olarak asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, ilgili meslek kuruluşlarından sorulacak ücretin esas alınarak tazminatı yeniden hesaplamak ve kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir .Ancak gerçek ücretin tesbitinden sonra maddi zararın yeniden hesaplanmasına yönelik olarak; . Maluliyet durumu ve kusur oranları konusunda kesin fikir sahibi olması mümkün olmayan işçinin olaydan sonra verdiği genel ve soyut açıklamayı içerdiği kuşkusuz olan ibranameyi tümden geçerli saymak, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi” ne de uygun düşmeyecektir. Konuyla ilgili doğrudan amir bir hüküm bulunmaması nedeniyle ibranın doğruluk ve güven kuralına aykırı olmaması gerektiği gerçeğine sıkıca sarılarak sorun çözümlenmelidir. Kural olarak tazminat alacaklısına yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tanzim edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda, yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilinir. Ödenen 18.209,27 YTL. paranın ne kadarının maddi ne kadarının manevi tazminat zararına karşılık alındığını davacıya açıklattırmak suretiyle açıklığa kavuşturulduktan sonra, ödemenin yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak gerçek zararı bilirkişiye hesaplattırmak, böylece tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda maddi tazminata ilişkin ödemeyi "kısmi ifayı içeren makbuz" niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin ödeme tarihindeki gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak, son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davalı tarafın ödeme yapılan tarihe göre zararın karşılandığı oranda indirim yapmak, daha sonra kalan miktara hükmetmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tesbiti halinde ise davacının maddi tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 12.2.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.