MAHKEMESİ :İş MahkemesiDavacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 89.312,00 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29/11/2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı vekili Avukat ... ile karşı taraf vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.K A R A R1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici nedenlere göre Davacının tüm, Davalının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,2-Dava, davacının 06.04.2000 tarihinde gerçekleşen iş kazasına dayanan %42 oranındaki maluliyeti nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda 59.312 TL Maddi ve 30.000 TL Manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacının 06.04.2000 tarihinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle %42 oranında malul olduğu, iş kazası nedeniyle davalı işveren şirketin % 75, davacının %25 oranında kusurunun bulunduğunun tespit edildiği, davacı vekilinin 25.01.2010 tarihli dava dilekçesi ile, 10.000 TL Maddi ve 50.000 TL Manevi tazminat talebinde bulunduğu, maddi tazminata ilişkin istemini 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile 59.312 TL’ye arttırdığı, talep artırım dilekçesinden sonra davalı vekilinin süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık bu tür davalarda T.B.K' nın 146.maddesi (B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Davaya konu olayda davacının iş kazası neticesinde gerçekleşen maluliyetinde değişen durum olmadığı açıktır.Somut olayda maddi tazminatın 25.01.2010 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir. Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine karşı davalılar vekillerince süresi içinde sunulan zamanaşımı def'ilerin değerlendirilerek, maddi tazminat istemine ilişkin dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı olarak bir karar verilmesi gerekirken; ıslah edilen kısmı da kapsayacak şekilde maddi tazminat isteminin tam kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 3- Manevi tazminatın takdirine yönelik yapılan incelemede, mülga 818 sayılı B.K.'nun 47 ve yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )Bu ilkeler doğrultusunda, tarafların sosyal ekonomik halleri ile özellikle olay tarihi ve kazalının iş göremezlik oranı gözetildiğinde davacı lehine hüküm altına alınan 30.000,00 TL manevi tazminatın fazla olduğu açıkça belli olmaktadır. Mahkemece yapılacak iş davacı tarafın zamanaşımı süresi geçtikten sonra verdiği ıslah dilekçesine karşı, davalı tarafın süresi içerisindeki zamanaşımı def’ini dikkate alarak maddi tazminat istemi hakkında dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı bir karar vermek ve yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda manevi tazminatın fazla takdir edildiği gözetilerek hakkaniyete uygun manevi tazminat takdir etmekten ibarettir.O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine, davalı yararına takdir edilen 1.350,00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davacıya yükletilmesine19/11/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.