Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 134 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6076 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ :İş MahkemesiDavacı, davalılardan işverene ait işyerinde 01/02/1979-30/08/2003 tarihleri arasında geçen çalışmalarının tesptine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.K A R A RDava, davacının 01/02/1979-30/08/2003 tarihleri arası davalı nezdinde kesintisiz çalıştığının ve birleşen davada 01/11/2003 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece, duruşmanın 02/02/2011 tarihli oturumunda tefhim edilen hüküm sonucu ile "davacının 01/02/1979 tarihi itibariyle bir gün, 13/04/1988-08/10/2003 tarihleri arasında 5481 gün olmak üzere toplam 5482 gün prim ödediğinin tespitine " karar verildikten sonra, davacı vekilinin tavzih talebi üzerine ek tavzih kararı ile yeniden kısa karar oluşturularak bu defa "davacının 506 sayılı Yasanın geçici 81/A maddesine göre tahsis talep tarihi olan 19/04/2006 tarihi itibariyle 20 yıllık sigortalılık süresi ve 5482 gün prim ödeme gün sayısı bulunması nedeniyle yaşlılık aylığı koşullarının oluştuğu ve davacıya 01/05/2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine" karar verilerek kısa karara ekleme yapılmış olup, bu hususlar gerekçeli kararın hüküm sonucu kısmında aynen tekrarlanmış, ayrıca gerekçeli kararın gerekçe bölümünde de "davacının 5482 gün prim ödeme gün sayısının bulunduğu ve davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasına " karar verildiği belirtilmiştir. 6100 sayılı HMK'nın 297 ve 298.maddelerine göre yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Hükmün tavzihi HMK 305. (HUMK.nun 455.) maddesinde düzenlenmiş olup, tavzih yoluyla bir hükmün anlaşılamayacak biçimde bulunması veya açıklıkla anlaşılamaz ve çelişik fıkralar taşıması durumunda, hükümdeki gerçek anlamı meydana çıkarmak amacıyla başvurulan yasal bir yoldur. Hükmün tavzihi yoluyla, hükümle tanınmış haklar sınırlandırılamayacağı gibi genişletilmesi ve değiştirilmesi de olanaksızdır. Hakimin son oturumda tutanağa yazdırıp tefhim ettiği karar (hüküm sonucu), esas karar olup, sonradan yazılan gerekçeli kararın hüküm sonucu ve gerekçe bölümünün bu karara aykırı olmaması gerekir. Oysa zaptın 02/02/2011 tarihli oturumunda "davacının 01/02/1979 tarihi itibariyle bir gün, 13/04/1988-08/10/2003 tarihleri arasında 5481 gün olmak üzere toplam 5482 gün prim ödediğinin tespitine dair tefhim edilen hüküm sonucu ile gerekçeli kararın gerekçe bölümünün aykırı olduğu duruşma tutanağı ve gerekçeli kararın incelenmesinden açıkca anlaşılmaktadır. Bu aykırılığın giderilmesi suretiyle gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gereği açıktır. Birleşen dava yönünden kısa kararda hüküm bulunmadığı halde tavzihle yaşlılık aylığının eklenmesi ve böylece yeni bir hüküm oluşturulması hatalıdır. Hakim hükmü vermekle o davadan elini çekmiş olur ve yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça verilen hükmü hiçbir biçimde değiştiremez. Tavzih gerekçesiyle verilen hüküm fıkrasında değişiklik yapamaz ve daha önce verilen kararın dışına çıkılacak biçimde, taraflardan birinin sorumluluğunu azaltamaz veya artıramaz.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazların kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itiraz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacı ve davalılardan ....'ye iadesine, 14/01/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.