Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1278 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 10510 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) MahkemesiDavacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddinekarar vermiştir.Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. K A R A R1-Davalı Kurum temyizi yönünden; Hüküm İş Mahkemesinden verilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8. maddesi hükmüne göre İş Mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz olunması gerekir. Olayda hüküm 12.04.2011 tarihinde temyiz eden davalı Kurum'un yüzüne karşı tefhim edilmiş, temyiz ise 21.06.2011 tarihinde vuku bulmuştur. Şu duruma göre; 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nda katılma yoluyla temyize ilişkin bir hüküm de bulunmadığına göre davada 8 günlük temyiz süresi fazlası ile geçmiştir. O halde, 01.06.1990 Tarih ve 1989/3 E. 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı da gözönünde tutularak davalı Kurum'un temyiz dilekçesinin süre aşımı yönünden reddi cihetine gitmek gerekmiştir. 2) Dava; davacının davalıya ait işyerinde, 1984 – 1996 yılları arasında 506 sayılı Yasa kapsamında geçen çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece; hak düşürücü sürenin geçtiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının davalıya ait ahırda 1984 – 1996 yılları arasındaki çalışmalarının tespitini talep ettiği, davacı adına davalı tarafından 01.01.1987 tarihli işe giriş bildirgesi düzenlendiği, dosyada mevcut hizmet cetvelinden; davalı Kurum'a davalıya ait işyerinden 01.01.1987 – 31.08.1988 tarihine kadarki çalışmaların bildirildiğinin anlaşıldığı, davalı Kurum tarafından mahkemeye hitaben gönderilen yazıda ise davacının davalı yanında 01.01.1987 – 30.04.1991 tarihleri arasında 1560 gün çalışmasının bulunduğunun bildirildiği, yine davalı Kurum tarafından davacının davalı yanında 1991/1. dönem bordrosunda 120 gün hizmetinin bulunduğunun bildirildiği, ancak davalı işyerine ait dönem bordrolarının dosya içerisinde mevcut olmadığı, davalı işyerinin 01.01.1987 tarihinde 506 sayılı Yasa kapsamına alınıp 30.05.1991 tarihinde yasa kapsamından çıkarıldığı, davacı ve davalı tanıklarının davacının 1990-1991 yıllarında 1 yıl kadar çalışmadığını beyan ettikleri, davacının ise 1988 yılında işten ayrılıp iki yıl kadar boş gezdiğini, 1990 yılında tekrar işe başlayıp 1996 yılına kadar aralıksız çalıştığını beyan ettiği anlaşılmaktadır.Uyuşmazlık; davacının hizmet tespitine yönelik talebinin hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı, uğramadığı takdirde davacının çalışmalarının yöntemince kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır.5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun'un 79/10. maddesidir. Anılan Kanun'un 6. maddesinde ifade edildiği üzere; “ Sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. ” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. 506 sayılı Kanun'un 79/10. maddesi hükmüne göre ise; Kurum'a bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurum'ca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kurum'a verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurum'ca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Yukarıda sayılan belgelerin ve bu kapsamda işe giriş bildirgesinin süresi içerisinde kuruma verilmesinden önceki döneme ilişkin dönemler hak düşürücü süreye tabi olur ise de sonraki süreler bakımından hak düşürücü süre söz konusu olmayacaktır. Çalışma ilişkisinin sürekli değil de kesintili olması halinde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.Somut olayda; davacının davalı işyerindeki çalışmalarının bir dönem kesintiye uğradığı anlaşılmakla, kesintiye uğrayan sürenin tespiti bakımından davacı beyanları ile tanık beyanları arasındaki çelişki giderilmeden, ayrıca dosyada mevcut hizmet cetvelinde davacının davalı işyerindeki çalışmaları 1988/2. dönem sonuna kadar görünmesine rağmen davalı Kurum tarafından davacının davalı işyerinde 1991/1. dönem sonuna kadar çalışması bulunduğunun bildirildiği göz önünde bulundurulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.Mahkemece yapılacak iş; davalı Kurum'dan davalı işyerine ait dönem bordrolarını getirtmek, varsa bordrolarda isimleri bulunan kişileri bordro tanığı olarak dinlemek, ara verilen döneme ilişkin davacı ve tanık beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden beyanları alınarak öncelikle davacıdan ve tanıklardan davacının ara verdiği dönemde geçimini ne şekilde sağladığını, nerede yaşadığını sormak, yine ara verilen dönemin net olarak ortaya konulması için davacının tespitini talep ettiği süreler içerisinde... ya da ... sigortalısı olmasını gerektirecek kayıtların bulup bulunmadığını araştırmak, ayrıca davacının ara verdiği dönemde yaşadığı yerde zabıta araştırması yaptırılarak ara verilen dönem net olarak ortaya konulduktan sonra hak düşürücü süreyi buna göre değerlendirmekten ibarettir.Mahkemece yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak, elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 28/01/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.