Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 12176 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 16741 - Esas Yıl 2016
MAHKEMESİ :İş MahkemesiDavacı, 01.03.2011 tarihinden itibaren teşvikten yararlandırılmadığı ve pirimleri tam olarak ödediğinden 01.03.2011-31.01.2012 tarihleri arasında fazladan ödenen kesintilerin yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, davanın usulden reddine karar vermiştir.Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. K A R A R Dava, davacının 5 puanlık teşvik indiriminden yararlandırılmaması sebebiyle Kuruma fazla ödediği prim miktarının faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, 24/03/2016 tarihli duruşmada davacı vekiline eksik belgeleri sunmak ve dosyanın bilirkişiye verilmesinde gerekli olan avansı yatırmak için verilen 2 haftalık kesin süreye rağmen gerekli gider avansının yatırılmadığı belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmiştir. Anayasa'nın 141/son ve HMK'nın 30.maddesine göre davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. Medeni usul hukukunun amacı yargı önüne gelen dava ve taleplerin hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasını sağlamak olduğundan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğü giren 6100 sayılı HMK'da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümler bulunmaktadır. HMK'da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümlerin medeni usul hukukunun sağlıklı ve adil bir yargılama yapılması ve hüküm kurulması amacına uygun olarak yorumlanması gerekir. Aksine düşünce biçimin (şeklin) işin esasından (özünden) üstün tutulması sonucunu doğurur ki bu halde biçim, maddi hukukun tanıdığı hakkın elde edilmesinin önünde engel oluşturur. Biçim, maddi hakka uluşmaya yardımcı bir araç olmaktan çıkarılıp araç haline getirilmemelidir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğü giren 6100 sayılı HMK'da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümlerinin amaçlanın aksine yargılamanın uzun sürmesi ve gereksiz gider yapılmasına neden olacak biçimde uygulanmaması gerekir. İster kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara karar her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda ise, mahkemenin 24/03/2016 tarihli celsenin ara kararı ile verdiği kesin sürenin usulüne uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, niçin kesin süre verildiği ve uyulmadığı taktirde yaptırımının ne olacağı açıkça ve ayrıntılı şekilde taraflara bildirilmemiş, taraflar bu hususta uyarılmamıştır. Yine verilen kesin sürede yapılması gerekenler kesinlik arzedecek şekilde bildirilmemiş, ara kararda "eksik belgeleri sunmak üzere" ibaresi kullanılmak suretiyle sunulması istenen eksik belgelerin neler olduğu belirtilmeden belirsiz bir anlatıma başvurulmuş olup, mevcut hali ile kesin süre ihtarının usulüne uygun olmadığı açıktır. Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda usulüne uygun şekilde kesin süre ihtarında bulunduktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde usulsüz kesin süre ihtarına uyulmamasından bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 06/10/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.