Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10710 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 14772 - Esas Yıl 2009





Davacı, sigortalılığının tespitine, yaşlılık aylığı bağlanmasına, haksız alınan miktarın geri ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, kararın dayandığı gerektirici nedenlere göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2- Dava, 2147 ve 3201 sayılı Yasa uyarınca yapılan borçlanma ve yurtiçi hizmetleri nedeniyle bağlanan yaşlılık aylığını kesen Kurum işleminin iptali, sigortalılığın tespiti, kesilen aylıkların yeniden bağlanması ve yersiz ödeme olarak davacıdan alınan 77.288,00 TL'nin 08.04.2008 tarihinden itibaren banka mevduatına uygulanan faiz miktarı ile birlikte davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkeme davanın kısmen kabulü ile davacıdan tahsil edilen 55.084,61 TL yasaya uygun alındığından bu yöndeki taleplerin reddine, davacıya 01.03.2005 tarihinden itibaren yeniden aylık bağlanması gerektiğinin tespiti ile davacıya 01.03.2005 tarihinden bağlanan yaşlılık aylıklarına Kuruma ödemenin yapıldığı 08.04.2008 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir. Uyuşmazlık, temelde, yaşlılık sigortasından faydalanmak isteyen 3201 sayılı Yasa'da yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarının yaşlılık aylığı koşullarından yurda kesin dönüş koşulunun bulunmadığının sonradan anlaşılması halinde, Kurumca uygulanacak işlem ve yaptırımlara ilişkin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle; öncelikle, belirtilen koşul noksanlığının saptanması durumunda; Kurum hak ve yetkilerinin, gerek 3201 sayılı gerekse temel Yasa niteliğinde bulunan 506 sayılı Yasa açısından ortaya koymak yararlı olacaktır. Gerçekten, 3201 sayılı Yasa, kendisinden önce yürürlükte bulunan 2147 sayılı Yasa ile birlikte yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarına; yurt dışında çalıştıkları süreleri, döviz karşılığı borçlanma ve buna bağlı yaşlılık sigor-tasından yararlanma hakkı vermiş ve bu kişilerin, yurt dışındaki ülke sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında sosyal güvenliklerine gerek kalmaksızın Anayurt Türkiye'de sosyal güvenceye kavuşma hakkı tanımıştır. Böylece Türkiye'de çalışıp, belli bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunan Türk vatandaşları ile yurt dışında çalışanların sosyal güvenceleri açısından bir farklılık kalmamıştır. Bu tür bir sistem sonucu; 3201 sayılı Yasa'dan yararlanmak suretiyle 506 sayılı Yasa'da öngörülen yaşlılık sigortası kapsamına girmek isteyen Türk vatandaşlarının yaşlılık aylığından yararlanma koşulları ile yurt içinde çalışıp 506 sayılı Yasa kapsamında bulunan Türk vatandaşlarının yaşlılık aylığından yararlanma koşulları zorunlu bir farklılık dışında birbirine koşut hale getirilmiştir. Şöyle ki; 506 sayılı Yasa'nın 60. maddesinde öngörülen ve yaşlılık aylığından yararlanma koşulları olarak belirlenen; "yaş", "sigortalılık süresi", "prim ödeme gün sayısı", "işten ayrılma" ve "yazılı istekte bulunmak" koşulları··3201 sayılı Yasa'nın 6. maddesinde de aynen kabul edilmiş, sadece; Türkiye'de çalışanların "işten ayrılma koşulu" burada; "yurt dışındaki ülkeden ayrılıp Türkiye'ye dönüş" biçiminde belirlenmiştir. Şu duruma göre; Sosyal Sigortalar Kurumu; yurt içinde çalışan sigortalılar için aradığı; işten ayrılma koşulunu yurt dışında çalışanlar için de yurda dönüş koşulu olarak araması ve işlemleri buna göre yürütüp tamamlaması zorunludur. İşte, görülmekte olan davada uyuşmazlık bu koşul ile doğrudan ilgili olduğundan az yukarıda anlatılan hukuki gerçeklerin açıklanması gerekli gö-rülmüştür. Bu bakımdan 3201 sayılı Yasa uyarınca; yaptığı borçlanma karşılığı kendisine yaşlılık aylığı bağlanan bir Türk vatandaşının, belirtilen "yurda dönüş" şartının gerçekleşmediği veya daha sonraki bir tarihte gerçekleştiğinin anlaşılması halinde kurumun bu kişiye karşı ne tür işlem yapması gerektiğinin saptanması kaçınılmazdır. Bu bağlamda hemen belirtelim ki, 3201 sayılı Yasa sistemi, yaşlılık aylığından yararlanabilmek için yurda kesin dönüş koşulunu 1985 yılında getirmesine karşılık, yakın tarihe kadar, bu koşul Yargıtay uygulamasında, katı biçimde kabul edilmemiş; yurda kesin dönüş yapmadığı anlaşılan ve yurt dışı ilişkilerinin bir süre daha devam ettiği hallerde, Kurumun yaşlılık aylıklarını kesme işlemlerine geçerlilik tanınmamıştır. Ancak, bu konunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine gelmesiyle uygulama tersine dönmüş ve yurt dışında çalışanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi yönünden, yurda kesin dönüş koşulunun varlığı zorunlu görülmüştür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.10.1997 gün, 1997/10-588 E., 857 K. sayılı ve 22.04.1999 günlü, 1999/21-284 E., 300 K. sayılı ve daha sonra aynı doğrultudaki kararlar). Ne var ki, sözü edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararlarında; yaşlılık sigortasından yararlanma yönünden yurda kesin dönüş koşulunun varlığının aranmasına karşın, bu koşulun yokluğu halinde, yapılması gereken kurum işlemlerinin ne doğrultuda olması gerektiği yönünden davayla doğrudan ilgilisi bulunmaması nedeni ile bir hukuki tavır alınmamıştır. Gerçekten, bu konuda sözü edilen 3201 sayılı Yasa, 6. madde (B) fıkrası, sistemi doğrudan olmasa bile, dolaylı biçimde ortaya koymuş, yurt dışından kesin dönüş yapılmasına ve kendilerine yaşlılık aylığı bağlanmasına karşın, yurt dışında çalışmak isteyenler yönünden Kurumca yapılması gereken işlemleri belirlemiştir. Buna göre; yurt dışından kesin dönüş yapan bir kimsenin yeniden yurt dışında çalışması halinde; çalıştığı süre kadar yaşlılık aylığı kesilecek bu kişinin yurda dönüşünde; isterse çalıştığı süre kadar borçlanmak suretiyle; yaşlılık aylığı oran ve miktarı artırılacak, isterse, eski aylık olduğu gibi ödenmeye devam edecektir. Böylece denilebilir ki, 3201 sayılı Yasa sisteminde yeniden yurt dışı çalışma söz konusu olduğunda, yaşlılık sigortasından bağlanan aylıklar ödenmemekte ve sosyal güvenlik askıya alınmaktadır. Bu durumun sonucu olarak, yaşlılık aylığı bağlanması sırasında, yurda kesin dönüş koşulunun gerçekleşmediği anlaşılırsa, yapılacak işlem; veya uygulanacak yaptırım; yaşlılık aylığının bağlanmaması ve kesin dönüş tarihine kadar işlemlerin hukuken askıya alınması, istek olduğunda yatırılan borçlanma bedelini iadesidir. Yaşlılık aylığı bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylığın kesilmesi ve ödenen aylıkların geri alınmasıdır. Nitekim; 506 sayılı Yasa sisteminde, yurt içinde çalışanlar için uygulanan yaptırımda belirtilen şekilde olmaktadır. Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere, yurt içinde çalışan bir sigortalının, yaşlılık aylığından yararlanmak için Kuruma başvurduğunda, işten ayrılma koşulu gerçekleşmemişse, bu kişiye yaşlılık aylığı bağlanmamakta veya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, bu koşulun yokluğu··anlaşıldığında; aylıklar kesilmekte ve ödenenler geri alınmaktadır. Bunun ötesinde; 506 sayılı Yasa'nın 3279 sayılı Yasa ile değişik 63. maddesinde kabul edildiği biçimde; yaşlılık aylığı alanlar, sosyal güvenlik destek primi ödeme koşuluyla; yaşlılık aylıklarının kesilmeden çalışmalarını sürdürebilmektedirler. En önemlisi "işten ayrılma" veya "yurt dışından dönüş" koşulunun yokluğu, kişinin sosyal güvenlik haklarının büsbütün ortadan kaldırıcı bir neden olarak, yasalarda öngörülmemiş, sadece; aylığın başlatılmaması veya bağlanan aylığın kesilmesi biçimde yaptırıma bağlanmıştır. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 14.04.1969-18.04.1970 ve 04.05.1970-30.11.1983 tarihleri arasında yurt dışında geçen 5280 gün hizmetini 2147 sayılı Yasa'ya göre, 01.12.1983-11.06.1993 tarihleri arasında yurt dışında geçen 5920 günlük hizmetini 3201 sayılı Yasa'ya göre borçlanarak borçlanma bedelini ödediği, 05.04.1994 tarihli yaşlılık aylığı tahsis talebi üzerine 15.06.1993 tarihinde bedelini ödediği 720 günlük askerlik borçlanması ve 506 sayılı Yasa'ya tabi 09.09.1961-08.01.1969 tarihleri arasında kesintili geçen 614 günlü zorunlu sigortalılık hizmetleri toplamları olan 10043 gün üzerinden davacıya 01.05.1994 tarihinden yaşlılık aylığı bağlandığı, daha sonra davacının Almanya'da 25.10.1993-28.02.2005 tarihleri arasında işsizlik yardımı aldığının tespit edilmesi üzerine davalı Kurumun yaşlılık aylığını baştan iptal ederek 01.05.1994-25.04.2008 tarihleri arasında yersiz ödenen aylıkların borç çıkarılıp, davacıdan istendiği, davacının 08.04.2008 tarihinde faizi ile birlikte 77.288,00 TL'yi Kurum hesabına ödediği, daha sonra Kurum tarafından 2147 sayılı Yasa borçlanması ile yurt içi hizmeti ve askerlik borçlanmaları üzerinden davacıya 01.05.1994'ten yaşlılık aylığı bağlama işlemi gerçekleştirilerek bu aylık kararına göre 01.05.1994-25.06.2008 arası birikenleri 26.06.2008 tarihinde davacının banka hesabına gönderdiği anlaşılmaktadır. 3201 sayılı Yasa'nın 6. maddesine göre aylık tahsisi için yurda kesin dönüş yapılması şart olduğundan, Kurumca davacıya 3201 sayılı Yasa uyarınca bağlanan yaşlılık aylığının durdurulması, giderek bağlandığı tarihten itibaren iptali işleminde bir isabetsizlik yoktur. Davacının 2147 sayılı Yasa kapsamında borçlandığı gün sayısı ile Türkiye'deki hizmetleri ve askerlik borçlanması dahil toplam 6614 günlük çalışmaları üzerinden 3201 sayılı Yasa uyarınca borç-lanması nazara alınmaksızın ve yurda kesin dönüş şartı aranmaksızın davacıya Kurumca 01.05.1994 tarihinden yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin işlem ile mahkemece davacının Almanya'dan işsizlik yardımı aldığı tarihin sona erdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren 3201 sayılı Yasa uyarınca yaptığı borçlanma da dikkate alınarak yaşlılık aylığının yeniden bağlanması yönünde verilen karar yerindedir. Somut olayda hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının iptal edilen yaşlılık aylığının bağlandığı 01.05.1994 tarihinden yurt dışından aldığı işsizlik yardımının kesildiği 28.02.2005 tarihine kadar olan dönemde ödenen aylıkların 22.468,83 TL asıl ve borç ödemesinin yapıldığı 08.04.2008 tarihine kadar 55.084,61 TL faizi ile birlikte davacının Kuruma borçlu olduğu sap-tanmıştır. Bilirkişinin borç hesabında esas aldığı aylık ödemenin, tahsis dosyasında bulunan Kurumun yersiz aylıklar tablosundaki aylık ödeme miktarları olduğu, oysa davacıya 01.05.1994 tarihinden itibaren 2147 sayılı Yasa borçlanması ile yurtiçindeki hizmetlerinden aylık bağlandığına göre, bu tarihler arasında davacının borcunun sadece 3201 sayılı Yasa borçlanmasıyla oluşan gün farkından kaynaklanan miktarla sınırlı tutulması gerektiği açık olduğu halde bu durumu göz ardı edilmiştir. Yapılacak iş; 01.05.1994 tarihinden yeniden yaşlılık aylığının bağlan-masına karar verilen 01.03.2005 tarihine kadar davacıya yurtiçi hizmetleri ve 2147 sayılı Yasa uyarınca borçlandığı süreler dikkate alınarak yaşlılık aylığı bağlandığından, bu tarihler arasında yersiz ödenen aylıklar içerisinde 3201 sayılı Yasa'ya göre yapılan borçlanma sürelerinin dahil edilmesi nedeniyle oluşan fark aylıktan davacının sorumlu olacağının kabulüyle bu fark miktarının ve faizinin rakamsal olarak belirlenerek davacının sorumlu olduğu yersiz ödenen aylık miktarı ile faiz miktarı tespit edilip davalı Kuruma ödediği miktardan tenzil edilip davalı Kurumdan alacaklı olduğu miktar belirlenerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir. Mahkemenin kabulüne göre de hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplanan 55.084,61 TL faiz konusunda hüküm kurulduğu halde 22.468,83 TL asıl alacak için hüküm kurulmaması hatalı olmuştur. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S o n u ç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 01.11.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.