Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacı B…… K…… 21.10.2009 tarihli dilekçesiyle, K…… köyü 27511 ada 8 sayılı parseli tapuya güvenerek satın aldığı, kendi adına kayıtlı iken, Hazinenin açtığı tapu iptal tescil davasının kabulüyle parselin tapu kaydının iptali ve 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince Hazine adına tesciline ilişkin, A... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.03.2007 gün ve 2004/461-105 sayılı kararının kesinleşmesiyle adına olan tapu kaydının iptal edilip Hazine adına tapuya kayıt edildiği, tapuya güven ilkesi gereğince devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğu bulunduğu, bu nedenle Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla, şimdilik 15.000,00.-TL maddi tazminatın, tapu iptal tescile ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte Hazineden alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Mahkemece fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 15.000,00.TL üzerinden davanın KABULÜNE, 15.000,00.-TL'nin 18.12.2008 tarihinden itibaren değişen oranlarda yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dava, tapu kayıtlarının tutulması nedeniyle uğranılan zararın Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince tazminine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 1946 yılında yapılıp 1947 yılında kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 7 numaralı orman kadastro komisyonuna bağlı 4 numaralı ekipçe yapılıp 24.03.1976 tarihinde, itirazlar incelenerek sonuçları 7 numaralı komisyonca 06.04.1983 tarihinde ilan edilerek dava tarihinden önce kesinleşen aplikasyon ve 1744 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Yasanın 2. madde uygulaması, 1988 yılında yapılıp, 15.06.1989 tarihinde ilan edilerek dava tarihinden önce kesinleşen aplikasyon ve 3302 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması vardır. Arsa niteliğinde ve 1026 m2 yüzölçümündeki çekişmeli parsel, genel kadastroda 1947 yılı orman kadastro sınırları içinde kaldığı için tapulama dışı bırakılan alanların 2981 sayılı Yasa hükümlerine ifrazıyla oluşmuş, şuyulandırmayla çekişmeli parselin bulunduğu yerden başka bir yerdeki, Kütükçü köyü 62 sayılı parseldeki payı nedeniyle Besime adına tapuya tescil edilmiş, A... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.03.2007 gün ve 2004/461-105 sayılı, parselin Besime Kahraman adına olan tapu kaydının iptali ve Hazine adına tapuya tesciline ilişkin kararı Yargıtay denetiminden de geçtikten sonra 18.12.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Yasa ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 no.'lu Ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesinde (743 sayılı TKM m.917) yer alan "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder" hükmü gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak ise, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı), Somut olayda, tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olduğu yönünde taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı gibi, mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Uyuşmazlık, bu taşınmazın değerinin saptanmasında kullanılan yöntem ve bu yöntem ile belirlenen değeri, dolayısıyla davacı tarafın zararının miktarı konusundadır. Tapusu iptal edilen taşınmaz arsa niteliğinde olduğundan değerinin, tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının, fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, zemin üzerindeki binaların da resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle davacını gerçek zararının belirlenmesi gereklidir. Ne var ki; hükme dayanak yapılan bilirkişi raporlarında bu yönteme uyulmadan değer biçilmiş, tapu sicil müdürlüğünden getirtilen emsaller dikkate alınmamış, bilirkişi tarafından resen belirlenen emsale göre değerlendirme yapılmış, neden gösterilmeden soyut olarak emsal alınan taşınmazın tapusu iptal edilen taşınmaza göre değerinin %15 daha olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse resen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 18.12.2008 günü oybirliğiyle karar verildi.