Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8836 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 5469 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasında görülen dava sırasında davalı vekili tarafından reddi hâkim yoluna başvurulmuştur. Ret talebini inceleyen merci tarafından verilen kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RTaraflar arasında görülen dava sırasında davalı vekili tarafından sunulan 22.02.2016 tarihli dilekçede özetle; "...hakimin 16.09.2014 tarihinden bu yana dava dosyasına görevli hakim olarak baktığını, dava dosyasında 21.01.2015 tarihli celsede menfi tespit istemli davada ispat külfetinin davacıda olmasına rağmen ispat külfetini müvekkiline yüklemek istediğini, duruşmayı 21.04.2015 tarihine ertelediğini, bu celsede ise davalı asilin beyanı alınmak üzere ... Mahkemesine talimat yazmak yerine İstanbul'a davet ettiğini, yine müvekkili davalıya elindeki senetleri sunması için süre verdiğini ve duruşmayı 08.09.2015 tarihine ertelediğini, belirtilen celsede hazır bulunan müvekkilinin duruşmaya gelmiş olmasına rağmen kendisine dava ile ilgili bir kelime dahi sorulmadığını, bu celsede müvekkiline ait senetleri sunması gereken davacı vekilinin herhangi bir senet sunamadığını, davaya konu sözleşmeden önce tanzim edilmiş 18.01.2011 tarihli dava dışı ...'a ait senetleri sunduğunu, davacının, davalıya ait senetleri dava dosyasına sunacağını beyan etmiş olmasına rağmen hakimin celse tutanağına bu konuda herhangi bir kayıt düşmediğini, davacı vekilinin dava dosyasına davalı yan olarak sundukları 10.03.2011 tarihli ödeme tutanağına davacı vekilin itirazda bulunarak kendilerinde bulunan aynı tarihli başka bir ödeme tutanağının aslını sunmak üzere tekrar süre istediğini ve görevli hakimin de bu talebe uyduğunu, aynı celsede kendilerince sunulan tutanağın, belge aslının kasaya alınmasına görevli hakimce karar verildiğini, davacı vekilinin süre talebini kabul eden görevli hakimin davayı 04.11.2015 tarihine ertelediğini, bu celsede davacı vekilince bir önceki celse aslını sunacağını beyan ettiği 10.03.2011 tarihli ödeme tutanağını dosyaya ibraz etmediğini, görevli hakim tarafından artık karar verileceği beklentisi mevcut iken davacı vekilinin aslını getireceğini beyan edip getiremediği 10.03.2011 tarihli ödeme tutanağının ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2011/387 Esas sayılı dava dosyasından celbinin talep edildiğini, davalı taraf olarak bu belge aslının taraflarınca 08.09.2015 tarihli celsede mahkemeye ibraz edilmiş ve kasaya alınmak üzere karar verilmiş olduğunu beyan etmeleri üzerine davacı vekilinin taraflarınca sunulan belgenin asıl olmayıp fotokopi olduğunu bildirdiğini, bunun üzerine görevli hakimin huzurda kasa kontrolü yapmadan kasadaki belgenin fotokopi olduğu kararına vardığını, bu defa davayı 08.03.2016 tarihine erteleyerek ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden ödeme tutanağının aslını istemek üzere ara karar oluşturduğunu, 05.11.2015 tarihli talimat yazısının ekindeki belge incelendiğinde belge üzerinde görevli hakimin imzası ve 08.09.2015 tarihi ile aslının aynıdır ibarelerinin bulunduğunun görüleceğini, bunun üzerine 10.11.2015 tarihli talep yazısı ile mahkeme hakimine başvurulduğunu, yazıları ile ilgili bir işlem yapılmadığını, cevap verilmediğini, durumu anlatabilmek adına 04.02.2016 tarihinde görevli hakimin odasına gidildiğini, görevli hakimce kendilerine "O belgeyi bana fotokopi olarak verdiniz" dediğini, belge üzerindeki aslının aynıdır ibaresinden bahsedince de görevli hakimin şahıslarını yalancılıkla suçlayıp odasından kovduğunu ve belgeyi hatırladığını, "belge bana göre fotokopidir" dediğini, gelinen aşamada mahkeme hakimine itibar etmelerinin, güvenmelerinin söz konusu olamayacağını, davanın sonucunu etkileyecek olan evrak aslının kaybedilmiş olmasından dolayı ilgililer hakkında yasal işlem başlatılması için Cumhuriyet Başsavcılığına gerekli suç duyurusu yapıldığını, hakimin davranışı ile davaya ilişkin görüşünü açıkça ortaya koyduğunu, davacı vekiline tanıdığı sürelerle sunulan evrakı kaybederek davaya direkt olarak taraf olduğunu, evrakın kaybolması sebebiyle hakim hakkında soruşturma olacağından hakimin tarafsız kalmasının mümkün olmayacağını" belirterek ile reddi hakim talebinde bulunmuştur.Reddedilen hâkim tarafından, istemin reddinin gerektiği yönünde görüş belirtilmesi üzerine, dosyayı inceleyen merci tarafından reddi hâkim talebinin reddine, reddi hakim talep edenin 500,00.-TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin verilen karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.HMK'nın 36. maddesine göre, taraflardan birisi veya onun adına takip yetkisi bulunan yetkili vekili tarafından, vekâletnamesinde özel yetkisi var ise (HMK m. 74) reddi hâkim yoluna başvurulabilecektir. Somut olayda davalı vekiline ait vekâletnamede, reddi hâkim yoluna başvurulabilmesi için özel yetkisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan sebeple, reddi hakim talebini değerlendiren merci tarafından reddi hakim talebinin usulden reddine kararı verilmesi, usulden red kararı ile birlikte para cezasına hükmedilmemesi gerekir ise de; bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu nedenle, hükmün 1. bendinin son cümlesinde yazan”reddi hakim talebinin reddine” kelimelerinin kaldırılarak “Hakimin reddi talebinde bulunan davalı vekilinin vekaletnamesinde reddi hakim talep etme hususunda özel yetkisi olmadığından reddi hakim talebinin usulden reddine” şeklinde yazılmasına, ayrıca hükmün 2. bendinin hükümden tamamen çıkarılarak yerine; ”-reddi hakim talebinin usulden red edilmesi nedeni ile HMK' nın 42/4. maddesinde yazan koşullar yerine gelmediğinden davalı hakkında disiplin para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına” cümlesinin eklenmesi sureti ile düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 11/10/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.