Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma talebinin pul eksikliklerinden (masraftan) reddine karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacılar 30.10.2009 tarihli dilekçeleri ile tapu sicilinde 2618 ada 454 parsel numarası ile kayıtlı taşınmazı 1.7.2002 tarihinde satın aldıklarını, taşınmazın davalı hazine tarafından açılan tapu iptali tescil davası sonunda orman sayılan yerlerden olduğu saptanarak tapusunun iptali ile orman vasfı ile hazine adına tesciline karar verildiğini ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini bildirerek taşınmazın ellerinden çıkması nedeni ile uğradıkları 300.000.-TL zararın faizi ile birlikte ödenmesi talebi ile dava açmışlardır. Mahkemece ortada Medeni Yasanın 1007. maddesinde öngörülen biçimde açılmış bir davanın mevcut olmadığı, Hazinenin yasalar uyarınca kendisine verilen kadastro tespiti çalışmalarını takip etme görevlerinin yapmamasına dayalı bir tazminat davası niteliğinde olduğu, Hazinenin ihmali niteliğindeki idari eyleminden doğan zararın çözüm yerinin idari yargı olduğu gerekçesi ile yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dilekçesinin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava tapu sicilinin tutulmasından dolayı uğranan zararın Medeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince ödetilmesi istemine ilişkindir. Dosya içeriğinden, davacıların 01.07.2002 günü dava dışı paydaşlardan satın aldığı 2816 ada 454 parsel sayılı taşınmaza ait tapu kaydının orman olduğu gerekçesiyle iptal edildiği anlaşılmaktadır. Tapu Sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından Medeni Yasa'nın 1007. maddesi ile tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir. Sicil tutma işleminden ya da bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarda Borçlar Yasası'nın haksız eylemden doğan sorumluluğa ilişkin kurallarının uygulanacağı da kuşkusuzdur. Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hatalardan da Devlet, Medeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince kusursuz olarak sorumludur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukuki duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür. Devletin kadastro işlemlerinden sorumluluğunun kapsamı Medeni Yasa'nın 1007. maddesi kapsamında düşünüldüğünde, eldeki davaya adli yargıda bakılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18/11/2009 gün ve 2009/4-383-2009/517 sayılı kararı da bu biçimde açılan davaların adli yargı yerinde görülmesi gerektiği yolundadır. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, uyuşmazlığın esası incelenip varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Davacıların temyiz taleplerinin kabulü ile temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA; bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine 20/06/2011 günü oybirliğiyle karar verildi.