MAHKEMESİ :Kadastro MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... tüzel kişiliği ve aslî müdahil vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R1963 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında, ... ilçesi, ... köyünde bulunan 1018, 1021, 1023, 1024, 1026, 1027, 1028, 1029 ve 1343 parsel sayılı taşınmazlar sırasıyla 35687.50 m², 54125 m², 71562.50 m², 89312.50 m², 145687.50 m², 126687.50 m², 79312.50 m² ve 39875 m² yüzölçümünde, mera niteliğiyle ... köyü tüzel kişiliği adına tespit edilmiştir. 1016 parsel sayılı taşınmaz 36000 m² yüzölçümünde, mezarlık niteliğiyle ... köyü tüzel kişiliği adına tespit edilmiştir. 1020 parsel sayılı taşınmaz 55125 m² yüzölçümünde, mezarlık niteliğiyle ... köyü tüzel kişiliği adına tespit edilmiş, daha sonra ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı ilâmı ile niteliğinde olduğuna karar verilmiştir. Davacı ... tüzel kişiliği vekili, 05/09/1990 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; ... ilçesi, ... köyü sınırları dahilinde bulunan ve kadim zamandan beri mera otlak olarak kullanılan Köy tüzel kişiliğine ait taşınmazların 1016, 1018, 1020, 1021, 1023, 1024, 1026, 1027, 1028, 1029 ve 1343 parsel numaraları ile tespit gördüklerini ve tapulama dışı bırakıldıklarını, taşınmazlardan 1021 sayılı parselin aynı zamanda kadimden beri köy mezarlığı olarak kullanıldığını, Kadastro Komisyonunun yaptığı çalışmalar sırasında Devlet Ormanı sınırları içerisine alındığını, taşınmazların ile bir ilgisinin bulunmadığını ileri sürerek, taşınmazların sınırları dışarısına çıkarılmasını talep etmiştirvekili 20/06/2002 havale tarihli dilekçesiyle, ... köyü tüzel kişiliğinin dava konusu ettiği taşınmazların tamamının mera niteliğiyle adına tescil istemiyle davaya katılımda bulunmuştur. Davalı ... vekili, 27/08/2007 havale tarihli dilekçesiyle; ... köyü tüzel kişiliğinin dava konusu ettiği 1016, 1018, 1020, 1021, 1023, 1024, 1026, 1027, 1028, 1029 ve 1343 parsel sayılı taşınmazların niteliğiyle adına tescil istemiyle davaya harçlı katılımda bulunmuştur. Mahkemece; davaya konu tahdidinin 1962 yılında 14 numaralı Tahdit Komisyonunca yapıldığı ve kesinleştiği, 2/B çalışmasının kesinleşen tahdidi esas alınarak yapıldığı, dolayısıyla tahdide itiraz için öngörülen hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ... tüzel kişiliği ve aslî müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava , altı aylık süre içinde açılan kadastrosuna itiraz olarak nitelenmişse de dava aplikasyona itiraz mahiyetindedir. Zira, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 03/01/1963 tarihinde yapılıp kesinleşen kadastrosu ile daha sonra 20/08/1990 tarihinde yapılıp dava tarihinde kesinleşmeyen aplikasyon ve 2/B uygulaması vardır.Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3 maddesi “Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak" yazılmasını zorunlu kıldığı gibi; bu zorunluluk, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297 ve 298. maddelerinin de amir hükmüdür. Adil yargılanma hakkının garantileri arasında yer alan "Aleni yargılanma ilkesi" ve "Hukukî dinlenilme hakkı" da, kararların gerekçeli olmasını zorunlu kılar. Bu prensiplerin amacı, yargılama sürecini ve kararın verilişini kamu denetimine açık tutmak suretiyle adaletin yerine getiriliş biçimini görünür kılmak; kamu eliyle karar verme sürecini denetleyerek kişinin adil yargılanma hakkını güvence altına almak ve adalete güveni korumaktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/1-c maddesi uyarınca gerekçenin; "Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri" göstermesi gerekir. Bir başka anlatımla; gerekçe, hüküm fıkrasında yazılı sonuçlara nasıl varıldığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmasıdır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası birbirine sıkı sıkıya bağlı olup uyumlu bulunması zorunlu olduğu gibi, duruşmada tefhim edilen hüküm sonucuna nasıl ulaşıldığını açıklamayan ifadelerin gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Somut olayda; dava konusu taşınmazların mera niteliğiyle davalı ... ise niteliğiyle adına tescil istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece davanın reddi şeklinde hüküm oluşturulmuş; ancak, asli müdahil ile müdahil davacı/davalı ... ... davaları hakkında olumlu veya olumsuz herhangi bir karar verilmediği gibi gerekçe bölümünde bir açıklama da yapılmamıştır. Mahkemenin kararının yukarıda açıklanan haliyle denetlenebilirlik içermediği açık ve tartışmasız olup bu haliyle hukukî denetimin yapılamayacağı açıktır.O halde, mahkemece yapılacak olan, taraflarca sunulan tüm deliller ile yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporundaki açıklamaları değerlendirerek her bir taleple ve dava ile ilgili kabul ve ret sebeplerini içeren, Anayasanın 141/3. maddesi ve 6100 sayılı HMK'nın 297 (Mülga HUMK'nın 381, 388 ve 389.) ve 27. maddelerindeki açıklamalara uygun gerekçelerin açıkça kaleme alındığı, anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmaktır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; müdahil davacı vekili ile davacı ... tüzel kişiliğinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 28/06/2016 günü oybirliğiyle karar verildi.