MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı ... vekili 27/03/2013 havale tarihli dilekçesiyle, tapuda müvekkili adına kayıtlı bulunan ... köyü, 1424 ve 1425 sayılı parsellerin tapu kaydının beyanlar hanesinde “kısmen orman sınırları içinde kalmıştır” şeklinde yer alan şerhin müvekkilinin tasarruf yetkisini kısıtladığını belirterek 1424 ve 1425 sayılı parsellerin orman olarak ayrılan bölümlerinin, anılan parsellerden ifraz edilerek davalı adına tescil ve bu ifraz edilen bölümlerin değeri olarak fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00.-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi isteğiyle dava açmıştır.Tazminat isteğine dayanak 1424 ve 1425 sayılı parseller, sırasıyla 6.800,00 m² ve 7.700,00 m² yüzölçümleriyle ve tarla vasfıyla davacı adına kayıtlı olup, her iki parselin de beyanlar hanesinde 12/07/2005 tarih ve 4634 yevmiye numarasıyla konulan “Bu parselin bir kısmı kesinleşmiş orman tahdit sınırları içinde kalmaktadır” şeklinde ve şerhin Malik/Lehdar bölümüne ... yazılmış şerh bulunmaktadır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davaya bakma görevinin idare mahkemelerinde olduğu gerekçesiyle, davanın görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptali ve tescil ile 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; somut olayda, 1424 ve 1425 sayılı parsellerin tapu kaydının beyanlar hanesinde yer alan orman şerhi tapu maliki davacının tasarruf yetkisini kısıtlar niteliktedir. Bu nedenle davacının maliki olduğu 1424 ve 1425 parsel sayılı taşınmazların kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan bölümünün anılan parsellerden ifrazını istemede hukuki yararı bulunmakta olup, bu davaya bakmak görevi de adli yargıya aittir.Bundan başka; 4721 sayılı TMK'nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer almakta olup, burada Devletin sorumluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür.Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalar, hatalı tapu sicili oluşmasına sebebiyet verdiği için, kadastro tespitinde yapılan hatalar da, TMK'nın 1007. maddesi anlamında tapu sicili kavramı içindedir. Hatalı yapılan kadastro tespiti ile oluşan tapu kaydının daha sonra mahkeme kararıyla iptal edilmesi halinde, tapu malikinin bu nedenle doğan zararından TMK'nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Her ne kadar somut olayda henüz idare tarafından kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan yer iddiasına dayalı olarak davacının maliki olduğu 1424 ve 1425 sayılı parsellere karşı açılmış bir tapu iptal ve tescil davası yok ise de, 1424 ve 1425 sayılı parsellerin tapu kaydının beyanlar hanesinde yer alan “Bu parselin bir kısmı kesinleşmiş orman tahdit sınırları içinde kalmaktadır” yönündeki şerh doğru ise yani parsellerin bir kısmı kesinleşmiş orman tahdidi içinde ise, tapu sicilinin bir kısmının yolsuz oluşturulduğu sonucu ortaya çıkar. Bu durumda idare tarafından tapu iptali ve tescil davasının açılmasını beklemeye gerek olmadan, tapu maliki tarafından da kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan bölümlerin maliki olduğu parsellerden ifrazı ve bu bölümlerin mülkiyetini kaybetme nedeniyle doğacak zararın tazmini istemeye engel bir durum yoktur. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davacının isteği tapu iptali ve tescil ile 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteği olduğuna ve davacı tarafından idari bir işlem veya eylemin iptaline yönelik açılmış bir dava bulunmadığına göre, davaya bakma görevi her iki istek yönünden de adli yargıya aittir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 gün ve 2009/4-383 - 2009/517 sayılı kararı da, TMK’nın 1007. maddesi kapsamındaki davaların adli yargı yerinde görülmesi gerektiği yolundadır.Bu itibarla yerel mahkemece, bu tür davalara adli yargıda bakılması gerektiği gözetilerek, işin esasına girilip taraf delilleri toplanıp hasıl olacak sonuca uygun hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın görev yönünden reddine karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 20/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.