Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 661 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10800 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Gazipaşa Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 09/02/2012NUMARASI : 2011/353-2012/47DAVACI : H.. H..Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı H.. H.., 01.09.2008 tarihli dava dilekçesiyle, Gazipaşa İlçesi, Z.. K..de bulunan 2142 sayılı parselin, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki orman sayılan yerlerden olduğu halde, kadastro sırasında davalı adına tesbitinin itirazsız kesinleşmesiyle tapuya kayıt edildiğini, hukukî dayanaktan yoksun ve yolsuz tescil niteliğindeki davalı adına olan tapu kaydının iptaliyle H.. H.. adına tescilini istemiştir. Orman Yönetimi, taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu, orman niteliğiyle H.. H.. adına tapuya tescili istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı H.. H.. ile katılan Orman Yönetimi tarafından hüküm temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09/06/2011 tarihli ve 2011/4106 E. – 7095 K. sayılı kararıyla bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma kararında özetle, [Mahkemece, çekişmeli parsellerin kadastro tesbitinin askı suretiyle ilânını takiben 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de, çekişmeli parsellerin kadastro tesbitlerinin kesinleşmesinden sonra, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süreler dolmuştur. Ne var ki; 5841 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “iddia ve taşınmazın niteliğine…” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 - 77 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, Anayasa Mahkemesinin aynı gün ve 2009/31-27 sayılı kararıyla da, “…bu madde ve ibarenin, uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiş ve 02 Haziran 2011 günlü ve 27952 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürütmeyi durdurma kararından sonra, çekişmeli parsellerin tapu kayıtlarının iptali ve orman niteliğiyle H.. H.. adına tapuya tescili, başka deyişle “Kamu Malı” iddiasıyla açılan davalarda, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinin uygulama olanağı bulunup, bulunmayacağı konusuna gelince; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 gün ve Esas 2008/7-717, Karar 2008/722 sayılı kararında da değinildiği üzere, yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde, çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulsa da, en geniş anlamıyla “kamu malı” kavramı, Devletin veya kamu tüzel kişiliğine sahip idarelerin, kamu hizmetlerini ifa ederken kullandıkları ve yararlandıkları mallardır. Kamu malı kavramıyla ilgili en açık ve ayrıntılı yasal düzenleme, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde yer almakta, bu maddede “Kamu Malları” başlığı altında, kamunun ortak kullanımına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerler hakkında ayrıntılı düzenlemeler bulunmakta, eş düzenlemelere 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde (madde 641,912) ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununda (madde 715,999) yer verilmektedir. 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi de Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanların, kadastro çalışmaları sırasında ne şekilde işleme tabi tutulacaklarını açıklamaktadır. Kamu malları üzerinde özel mülkiyet kurulamaz. Bunlar kamu hizmeti yönünden tahsis edildikleri yetkili idarece kamu malı olmaktan çıkarılmadıkları sürece temlik edilemez, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla da edinilemezler. Kamu malı niteliği kazanmış bir taşınmaz özel mülkiyete konu olamayacağından tapuya bağlansa bile Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 931 ve Türk Medenî Kanununun 1023. maddeleri bu durumda uygulanmaz. (Y.H.G.K. 30.09.1981 gün, E: 1979/1-167, K: 1981/656, 03.12.2008 gün ve 2008/7-717-722). Bu sonuçlara bağlı olarak, Hukuk Genel Kurulu’nun 21.2.1990 gün ve 1989/1-700 Esas, 1990/101 Karar; 18.10.1989 gün 1989/1-419 Esas, 1989/528 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; kamu malı niteliği taşıyan bir taşınmaz her nasılsa özel mülk olarak tapuya tescil edilmesi bir yolsuz tescil olup, o yerin özde tescile tabi bulunmama (kamu malı olma) niteliğini değiştirmez (Y.H.G.K.’nun 26.02.2003 gün ve 2003/12-116 E., 2003/111 K.; 25.12.2002 gün ve 2002/12-1101 E., 2002/1113 K. sayılı kararları). Kamu mallarının özel mülkler gibi devir ve temlik edilemezler. Böyle durumlarda, iyiniyet veya tapu siciline güven ilkelerinin uygulama yeri de yoktur (Y.H.G.K. ’nun 11.06.2003 gün ve 2003/13-414 E. ve 2003/410 K. sayılı Kararı). Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 08.05.1987 tarih 1986/3 Esas ve 1987/4 Karar sayılı ilâmında yer alan “…gerçekten Yargıtay'da yerleşmiş ve kararlılık kazanmış uygulamaya göre 35. maddede yer alan taşınmazların kişi adına tesbit ve tescili halinde bu tescil aleyhine açılacak dava 31. maddedeki süreye tabi değildir. Bu husus içtihadı birleştirmenin konusu dışında kalmakla beraber şu yön belirtilmelidir ki; eşitlik ilkesi aynı durum ve koşullar altında bulunanların aynı uygulamaya tabi tutulmalarını ifade eder. Kamu taşınmazları herhangi bir nedenle zuhulen tescil edilse dahi hukuksal mahiyet ve niteliklerini kaybetmezler; kanun koyucu bu nedenlerle de 35. maddedeki sınırlandırmanın tescil mahiyetinde olmadığını hükme bağlamıştır. Bu yolda açılacak davanın dayanağını özel hukuk hükümleri oluşturmaz. O halde, taşınmazların farklı niteliklerine dayanan farklı içtihatlar nedeniyle eşitlik ilkesinin bozulduğundan söz edilemez…” şeklindeki açıklama, somut olayın aydınlanmasına katkıda bulunacaktır. Bu İçtihadı birleştirme kararı, 766 sayılı Tapulama Kanununun hak düşürücü süre ve kamu malına ilişkin 31 ve 35. maddeleriyle ilgili olup, kamu mallarında hak düşürücü sürenin uygulamayacağı kabul edilmiştir. Benzeri hükümler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 ve 16. maddelerinde yer almıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.1988 gün 1988/1-825 E. - 1988/964 K.; 06.05.1992 gün ve 1992/1-187 E. - 1992/295 K.; 24.03.1999 gün ve 1999/1-170 E.- 1999167 K.; 22.09.1999 gün ve 1999/1-568 E. ve 1999/569 K.; 27.02.2002 gün ve 2002/1-19 E. - 2002/97 K.; 09.06.2004 gün ve 2004/1-335 E. - 2004/354 K.; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 09.12.2006 gün ve 2006/4206 – 4268; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 11.03.2008 gün ve 2008/1911-3034; 20. Hukuk Dairesinin 03.04.2008 gün ve 2008/1564-5261, 27.06.2008 gün ve 2008/4257-9287, 09.10.2008 gün ve 2008/8409- 12530, 20.01.2009 gün ve 2008/15375-519 sayılı kararların da değinildiği üzere, gerek 766 sayılı Kanunun 31/2. maddesi ve gerekse 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde, özel mülkiyete konu olamayacak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında H.. H.. tarafından açılacak davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadığı hususu yerleşmiş Yargıtay Kararları ile istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır. Açıklanan hususlar gözetilerek, mahkemece yargılamaya devam edilip, H.. H..nin iddiası ve davalı tarafın savunması ve her iki tarafın delilleri sorulup toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.] denilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra davanın kabulüne, Zeytinada Köyü, Helvalık Mevkiinde bulunan 2142 parsel numaralı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile orman vasfıyla H.. H.. adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre, dava; orman iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 31.05.1988 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki; mahkemece çekişmeli taşınmaza ait tesbit tapu kaydı uygulaması yetersizdir. Mahkemece tesbit tapu kaydının uygulandığı tüm parsel tutanakları, tapu kayıtları ve davalı iseler dava dosyaları getirtilerek, yerel bilirkişi ve tanıklar yardımı ile yerine uygulanıp fen bilirkişisine tapu kaydının revizyon gördüğü tüm parsellerle birlikte sınırlarını gösterir kroki düzenlettirilerek kapsamı belirlenmemiştir. Orman mühendisi bilirkişiler, dava konusu taşınmaz ve çevresini memleket haritası ve hava fotoğrafında çakıştırma yapmak sureti ile taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığını belirlememiş, ziraat mühendisi raporunda taşınmazın halen meyvelik olduğu belirtilmişse de, ağaçların sayısı, cinsi, yaşı açıklanmamış ve keşifte hâkim gözetiminde taşınmazın dört taraftan fotoğrafları çekilmemiştir. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz. Bu nedenlerle; davacının dayandığı tesbit tapu kaydının ilk oluşumundan itibaren tüm tedavülleri ve varsa krokileri, dayanak tapu kaydının revizyon gördüğü tüm parsel tutanakları, revizyon görmemiş ise neden revizyon görmediği, tesbit tapu kaydının uygulandığı tüm parseller ve komşu parsel tutanak ve dayanakları, davalı iseler dava dosyaları, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir harita mühendisi veya bir tapu fen elemanı ve bir ziraat mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaza ve çevre araziye de uygulanmak suretiyle, taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı; öncesi orman olan bir yer üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; keşifte, hakim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler marifetiyle yerine uygulanacak taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, duraksamaya yer vermeyecek nitelikte kroki düzenlettirilmeli; ziraat mühendisinden taşınmazın halen mevcut durumu, üzerindeki ağaçların sayısı, cinsi, yaşını içeren rapor alınmalı, dayanak tesbit tapu kaydı, yerel bilirkişiler ve tanıklar yardımı ile komşu parsel tutanaklarından da yararlanılarak yöntemince gereği gibi zemine uygulanıp kapsamı belirlenmeli, tapu kaydının revizyon gördüğü dava dışı diğer parsellerle birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı H.. Ş.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine 16/01/2014 günü oybirliğiyle karar verildi.