Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6409 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 9363 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R1990 yılında yapılan kadastro sırasında ... köyü 102 ada 105 parsel sayılı 4800 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, 102 ada 19 parsele uygulanan 1938 tarih ve 433 sayılı vergi kaydının miktar fazlası olarak tarla vasfı ile 109 ada 38 parsel sayılı 2523 m2 yüzölçümümdeki taşınmaz 109 ada 27 parsele uygulanan 1938 tarih ve 520 sayılı vergi kaydının miktar fazlası olarak tarla vafıyla, 107 ada 79 parsel sayılı 1442 m2 yüzölçümümdeki taşınmaz 107 da 41 parsel uygulanan 1938 tarih ve 497 sayılı vergi kaydının miktar fazlası olarak tarla vasfıyla adına tesbit ve tescil edilmiştir.Davacı ..., taşınmazların uzun yıllardır zilyetliğinde olduğunu, zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının lehine oluştuğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne; çekişmeli 107 ada 79 ve 109 ada 38 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin açılan davaların kabulü ile bu parsellere ilişkin davalı adına olan tapu kayıtlarının iptaline, davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, 102 ada 105 parsel sayılı taşınmaza ilişkin açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılmıştır.Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; çekişmeli taşınmazlar, 1990 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında komşu parsellere uygulanan 1938 tarih ve 433, 520 ve 497 sayılı vergi kayıtlarının miktar fazlası olduğundan tarla niteliği ile adına tespit edilmiş itiraz edilmediğinden 26.10.1990 tarihinde adına tescil edilmiştir. Davacı ise 26.10.2010 tarihli dilekçe ile kadastro öncesi kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine tutunarak tapu iptal ve tescil istemiyle dava açmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3 maddesinde “...bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz..." hükümlerine yer verilmiştir.Bu yasal düzenleme karşısında temyize konu davanın 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmadığı, dava açma süresinin çoktan geçtiği anlaşılmaktadır. Genel arazi kadastrosu kesinleştiğine göre artık çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının, tahdit içinde kalıp kalmadığının tartışma konusu yapılmasına olanak yoktur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu tasfiye amacı güder. Genel arazi kadastro sınırlandırma işlemlerine karşı ilgilileri tarafından açılacak davalar için tanınmış olan süreler, hak düşürücü sürelerdir. Kadastro Kanunundaki hakdüşürücü sürenin kabulünden amaç kamu düzenini korumaktır. Hakdüşürücü süre ile mülkiyet hakkı değil hak arama özgürlüğü belli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu sürelerin doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmeleri nedeniyle davanın hangi aşamasında olursa olsun mahkemece kendiliğinden gözetilmeleri gerekir. Hal böyle iken davanın, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde belirtilen hakdüşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile usûl ve kanuna aykırı bulunan hükmün BOZULMASINA 26.05.2015 günü oybirliğiyle karar verildi.