Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5989 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 54 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Kadastro MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı ... Yönetimi, .... ilçesi, .... köyü, (... mevkiinde) 106 ada 3, 4, 6, 7, 8, 9, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 21, 22, 24, 25, 26, 27 ve 29 nolu parsellerin bulunduğu yerde 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi gereğince yapılan orman kadastrosu sırasında, belirtilen parsellerin kısmen veya tamamen orman sınırı içinde kalması gerekirken, orman sınırı dışında bırakıldığını belirterek orman niteliği ile adına tesciline karar verilmesi istemiyle Kadastro Müdürlüğüne husumet yönelterek dava açmıştır. Kadastro Müdürlüğünün 21.12.2005 gün ve 1936 sayılı yazı cevabında, 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi uyarınca .... köyünde orman kadastro çalışmalarının yapılarak kısmî ilân edildiği, kadastro çalışmalarının halen devam ettiği, sınırlandırma işlemleri bitirilmediğinden tutanakların gönderilmediğinin bildirilmesi üzerine, mahkemece kadastro mahkemesinde davanın görülebilmesi için kadastro davalarının tespit malikine husumet yöneltilmek suretiyle açılması gerektiği, çekişmeli taşınmazlar hakkında dava koşulu gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesi üzerine yerel mahkeme hükmü Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 27/11/2006 tarih ve 2006/16171 - 16396 sayılı kararı ile bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Mahkemece; dava, arazi kadastrosuna itiraz olarak nitelendirilerek çekişmeli yer hakkında tesbit tutanağı düzenlenmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmişse de, bilindiği gibi halen yürürlükte olan kanunlarımıza göre orman kadastrosu 6831 sayılı .... Kanunu hükümlerine göre yapıldığı gibi, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre de yapılmaktadır.Yörede 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4/3. maddesi uyarınca yapılan orman kadastrosunda 6831 ve 3402 sayılı Kanun hükümleri iç içe ve birlikte uygulandığından orman sınırları dışında bırakılan taşınmazlar hakkında 3402 sayılı Kanunun 26/4. maddesi gereğince henüz olumlu tesbit tutanağı ve haritası düzenlenmemiş olmakla birlikte orman olmadığı konusunda "Olumsuz tutanak ve harita düzenlendiği" kabul edilip, 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesi gereğince kadastro mahkemesinin görevi (yetkisi) başlayacağı, ....nın (......ğı) ya da .... Genel Müdürlüğünün otuz günlük kısmî ilân süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açabileceği, açılacak bu davada yapılan kadastro işlemin özelliği ve açılacak davanın niteliği nedeniyle bu davada husumet veya taşınmazların içinde bulunduğu köy tüzel kişiliği ya da davaya konu taşınmazlara veya taşınmazlara zilyet olanlara yöneltilebileceği, kendilerine husumet yöneltilerek dava açılan özel ya da tüzel kişilerin gerçek hak sahibi olmadığı gerekçesiyle dava husumet yönünden ret edilmeyip, kadastro mahkemesinin, dava dilekçesinde nitelikleri bildirilen taşınmazların tesbit tutanağının, malik hanesinin açık bırakılmak suretiyle düzenlenip, kanun ve yönetmelik hükümlerine göre mahkemeye göndermesini kadastro müdürlüğünden istemesi gerektiği, tesbit tutanağı düzenlenmeden keşif yapılması halinde, keşif sırasında belirlenecek hak sahiplerinin davaya katılması, bu arada tesbit tutanağının gönderilmesi halinde dava dosyası ile birleştirip 3402 sayılı Kanunun 27, 28 ve 29. maddeleri gereğince yargılamaya devamla, tesbit tutanağında yazılı hak sahiplerini de davaya katıp, husumet yaygınlaştırılarak taraf oluşturulduktan sonra, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi gereğince tarafların gösterecekleri deliller ile mahkemece re'sen lüzum görülen diğer deliller de toplanıp dava konusu taşınmazların gerçek hak sahibi adına tesciline karar verilmesi gerekir. Bu ilkeler gözönünde bulundurularak davanın esasının incelenmesi gerekirken, henüz tesbit tutanağı düzenlenmediği, bu nedenle, dava koşulu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır." denilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davaya konu 106 ada 14 sayılı parselle ilgili yargılama tefrik edilip yukarıdaki esasa kaydı yapılarak; davanın reddine, davaya konu “....” mevkiinde bulunan 106 ada 7 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağının iptali ile “ölü oldukları yazılmak suretiyle 1/4 hissesinin ... oğlu ..., 1/4 hissesinin ... oğlu ..., 1/4 hissesinin .... oğlu ... adlarına, 1/4 hissesinin ise ... adına tespiti ile tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacı ... Yönetimi vekilince esasa yönelik olarak temyiz edilmiştir.Dava, orman kadastrosuna ve kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yörede 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi gereğince yapılan ve dava tarihi itibariyle kesinleşmeyen orman kadastrosu bulunmaktadır.Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki, mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen, bozmanın gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Somut uyuşmazlıkta; çekişmeli taşınmazın malik hanesi açık olup, mahkemece, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi uyarınca gerçek hak sahibi re'sen belirlenecek, davada taraf olmayanlar adına dahi tescile karar verilebilecektir. Bu nedenle, ve köy tüzel kişiliğinin davada taraf olmaları gerekirken, taraf olmadıkları anlaşılmaktadır. Çekişmeli taşınmazın eylemli durumuna ilişkin olarak yapılan keşifteki mahkeme gözleminde, taşınmaz üzerinde hali hazırda hiç bir şeyin ekili olmadığı, çevresinin taşlık ve çevre arazilerinde boş olduğu, orman bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde sürünücü ardıç, kuşburnu, ve tek yıllık otsu bitkiler bulunduğu, 15 - 20 yıldır ekilmediği ve ziraat bilirkişi raporunda taşınmazın 20 yıldan fazla süredir ekilip biçilmediği, üzerinde bitki örtüsü olarak hayvan otlatılmaya müsait çayır otu geven yer yer ahlat, ardıç ve kuşburnu ağaçlarının mevcut olduğu açıklanmıştır. Ayrıca, keşifte dinlenen mahalli bilirkişi taşınmazın yaklaşık 30 yıldır, yine tespit bilirkişinin13-14 yıldır kullanılmadığı beyanları karşısında taşınmazların kullanılmadığı sürenin iradi terk anlamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği mahkemece irdelenmeli, taşınmazlarda yeniden yapılacak keşifte, taşınmazın ne kadar zamandır boş vaziyette olup kullanılmadığı yerel bilirkişi ve tutanak bilirkişiden sorulmak suretiyle tespit edilmeli, taşınmazların öncesinde ne şekilde tasarruf edildiği ayrıntılı biçimde açıklattırılmalı, taşınmazlarda zilyedlik koşulları oluşmuş ve iradi terk söz konusu değil ise tarafların delilleri doğrultusunda oluşacak sonuca göre bir karar verilmeli, şayet zilyedlik koşulları oluşmamış ve iradi terk durumu söz konusu ise taşınmazların adına tescili gerekeceği düşünülmelidir.Açıklanan hususlar gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme sonucunda yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır. Kabule göre de; mahkemece 3402 sayılı Kanunun 25. maddesinde, kadastro mahkemesinin “...kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi istek üzerine veraset belgesi de verebilir.” düzenlemesi ile yine aynı kanunun 30/2 maddesinde geçen Kadastro hâkiminin doğru sicil oluşturma yükümlülüğü birlikte değerlendirildiğinde, kadastro mahkemesince taşınmazın belirlenen hak sahiplerinin mirasçılarının re'sen belirlenip, aralarında taksim yapılmamış ise mirasçılar adına hisseleri oranında tescili yolunda sicil oluşturulması gerekirken “ölü olduğu yazılmak suretiyle” hüküm kurulması doğru görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ... Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 18/06/2015 günü oybirliğiyle karar verildi.