İNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : Kadastro MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R2613 sayılı Kanuna göre 1969 yılında yapılan kadastro sırasında dava konusu ... ili, Merkez ilçesi, ... ... mahallesinde bulunan 67 ada 2 parsel sayılı taşınmaz, 25007 m² yüzölçümü; 67 ada 3 parsel sayılı taşınmaz, 16903 m² yüzölçümü ve 67 ada 4 parsel sayılı taşınmaz 7267 m² yüzölçümü ile senetsizden davalı ... Belediyesi adına tespit edilmiştir. Taşınmazların edinme sütununda adı geçen ve davacılar murisi ... ... ...'nın tespite itiraz davası üzerine davalı parsellerin 25.09.1968 tarihli ek komisyon kararı ile, kadastro mahkemesinin 1968/24 E. sayılı dosyasında davalı olduklarından bahisle malik hanesinin tescil edilmeyip açık bırakılmasına karar verilmiştir.Davacıların mahkemeye sunduğu 24.06.2013 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazların murislerine ait 1953 tarih ve 55 sırada kayıtlı tapu kaydı kapsamında kalan yeri olduğu ve murisleri tarafından kadastro tespitlerinden sonra; 1968/24 E. sayılı dosya ile tespite itiraz davası açıldığı ancak takip edilmediğinden mahkemece "açılmamış sayılmasına" karar verildiği, ancak hakkında tescil hükmü kurulmadığından taşınmazların malik hanesinin halen açık olduğunu belirterek taşınmazların adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır.Mahkemece; davanın reddi ile çekişmeli 68 ada 4 sayılı parselin orman vasfıyla ..... adına, 67 ada 2 ve 3 sayılı parsellerin tarla olarak ... Belediyesi adına tespit ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava malik hanesi açık olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.Dava konusu yerde 1967 yılında genel arazi kadastrosu yapılmış olup, davalı taşınmazlar haklarında açılan dava nedeniyle malik hanesi açık olarak tespit görmüştür, yörede kesinleşen orman kadastrosu bulunmamaktadır.Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki; mahkemece dava konusu edilen taşınmazlar, 67 ada 2 ve 3, 68 ada 4 sayılı parseller olarak kabul edilmiş ve davacıların mahkemece yapılan keşif esnasında 68 ada 4 sayılı parsele ilişkin bir talepleri bulunmadığını açıkça beyan etmelerine karşın, mahkemece dava dışı 68 ada 4 sayılı parsel hakkında da inceleme araştırma yapılarak karar verilmiştir. Mahkemece verilen karar; dava dilekçesi ve dosya içeriğine uygun düşmemektedir.Somut uyuşmazlıkta; davacılar dava dilekçesinde üzerinde kadim evlerinin bulunduğu parseli dava konusu etmiş olup, parsel numarasının sehven 68 ada 4 parsel olarak yazıldığı, ayrıca çekişmeli taşınmazların tutanaklarının incelenmesinde malik hanelerinin açık olarak düzenlendiği anlaşılmıştır. Bu gibi durumlarda, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi uyarınca; taşınmazların gerçek hak sahibi re'sen belirlenecek, davada taraf olmayanlar adına dahi tescile karar verilebilecektir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5, 26, 27 ve 30/2. maddelerinde, kadastro tespit tarihinden önce dava konusu olan taşınmazlar hakkında ne gibi işlem yapılacağı gösterilmiştir. Bu nedenle çekişmeli taşınmazlar hakkında usûlüne uygun araştırma yapılmaksızın haklarında tespit gibi tescil kararı verilmesi doğru görülmemiştir. Ayrıca, davacı kişilerin dayandığı ve tespite esas Mayıs 323 tarih ve 66 sırada kayıtlı kök tapu kaydı; hudutlarında kıble ve tepeler gibi belirsiz sınırlar okuması nedeniyle değişebilir sınırlı kayıtlardan kabul edilmelidir. Dayanak tapu kaydının miktarı 200 atik dönümdür (183.800 m²). Tapu kaydı, daha önce kadastro sırasında uygulanmış, davacıların murisi adına 68 ada 7 sayılı parsele revizyon görmüş ve kayıt miktarından fazla bir yer kadastro tespitleri sırasında davacılar murisi adına tesbit edilmiştir (1.749,014 m²). Tapu kaydı lehe olduğu kadar aleyhe de delil oluşturur. Değişebilir sınırlı kayıtların kapsamlarının miktarına değer verilerek belirlenmesi zorunludur. Hal böyle olunca; davacılar her ne kadar çekişmeli taşınmazların murislerine ait tapu kaydı kapsamında olduğunu ileri sürseler de tapu kayıt miktarının çok üstünde bir taşınmaz kadastro sırasında davacıların murisi adına yazılmakla davacılar artık aynı tapu kaydına dayanarak dava açamayacaktır. Mahkemece yine davalı taşınmazlara ait kadastro tutanaklarında evveliyatının mera olduğu yazmasına ve keşif esnasında dinlenen yerel bilirkişilerden taşınmazda hayvan otlatıldığını gördüklerini beyan etmelerine rağmen çekişmeli taşınmazların mera olup olmadıkları hususunun araştırılmadığı görülmüştür. Öyleyse; mahkemece öncelikle; davacıların dava konusu ettiği taşınmaz parselleri tereddüte mahal vermeyecek şekilde belirlenmeli, bu konuda davacıların beyanlarına başvurulmalı, dava dilekçeleri usulünce açıklattırılmalı, 67 ada 2 ve 3 sayılı parseller ile davalı olduğunun tespit edilmesi halinde ise 67 ada 4 parsel sayılı taşınmazların, davacıların murisi ...'nın 1968/24 E. sayılı dosya ile kadastro tespitine itiraz davası açıldığı ve taşınmazlar hakkında tutulan kadastro tutanaklarının malik hanesinin komisyon kararıyla açık bırakıldığı unutulmamalı, bu parsellerin malik hanesi açık kabul edileceğinden, 3402 sayılı Kanunun 27, 28 ve 29. maddeleri gereğince yargılamaya devamla, tesbit tutanağında yazılı hak sahiplerinin davaya dahil edilmesi, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi gereğince gösterecekleri delillerle mahkemece re'sen lüzum görülen diğer deliller de toplanıp dava konusu taşınmazların gerçek niteliği belirlenerek, gerçek hak sahibi ya da sahipleri adına tesbit ve tapuya tesciline karar verilmesi gerekecektir. Yine; yukarıda açıklandığı üzere davacıların değişebilir sınırlı tapu kaydına dayandıkları ve kadastro sırasında aynı tapu kaydının miktarının çok üstünde olarak davacılar murisi adına revizyon gördüğü anlaşıldığından, tekrar bu tapu kaydına dayanarak dava açmaları kabul edilmemeli fakat taşınmazların zilyetlikle kazanıma konu yerlerden olduğu belirlendiği takdirde, davacılar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmalıdır. Ancak davacılar yararına zilyetlikle iktisabın mümkün olabilmesi için; mahkemece öncelikle yapılacak inceleme ve araştırma ile taşınmazların orman sayılan yerlerden ya da mera olmadığının tereddüde mahal vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekmektedir.Bu nedenle; mahkemece, komşu parsel tutanak ve dayanakları, eski tarihli ve 20 yıl önceye ait memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen ... ve ... ... Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01/06/1988 gün ve ... E.K.; 14/03/1989 gün ve ...E.K. ve 13/06/1989 gün ve ...E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 3/3/2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalıdır.Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazların orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiği takdirde, bu kez, yöntemince mera araştırmasının yapılması ve komşu köylerden yerel bilirkişi ve tanıkların dinlenmesi gerekir.Kural olarak; bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi, taşınmazların yetkili ve idarî merciler tarafından mera olarak tahsis edilmesi ya da taşınmazların öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğiyle mera olarak kullanıla gelmiş olmasına bağlıdır. O halde; sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idarî merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı kanunlar uyarınca yayla tahsisi yapılıp yapılmadığı Özel İdare Müdürlüğünden, 4342 sayılı Kanun uyarınca mera (yayla) tahsisi yapılıp yapılmadığı mülkî amirlikten sorulup saptanmalı, yapılmış ve bu idarî işlemler kesinleşmiş ise yayla tahsis haritası ve eki belgeler yerinden getirtilmeli, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, dava konusu taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek yerel bilirkişi ve tanıklar ve bir uzman orman bilirkişisi, tapu fen memuru ve uzman üç ziraatçi bilirkişi, tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde, dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, bölgede mera tahsisi yapılmış ise mera tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlendikten sonra yerel bilirkişi yardımı, fen memuru bilirkişisi eliyle yerine her iki harita çakıştırılmak suretiyle uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal ya da yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazların mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamaya meydan vermeyecek şekilde belirlenmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idarî merciler tarafından mera tahsisi yapılmamış ise, yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda tesbit tutanağı bilirkişilerinden olaylara dayalı bilgi alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde, tesbit tutanağı bilirkişileri taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları arasındaki çelişki duraksamasız giderilmeli, öte yandan uzman ziraatçi bilirkişiler marifetiyle taşınmaz bizzat mahkemece görülüp gözlenmeli, taşınmazların fiziksel yapısı, meyil durumu, taş ve toprak unsurundan hangisinin galip olduğu ayrıntılı şekilde keşif tutanağına geçirilmeli, komşu taşınmazların toprak yapısı ile dava konusu taşınmazın toprak yapısı mukayese edilmeli, bu fiziksel olgular da keşif tutanağına yazılmalı, dava konusu taşınmazlara komşu taşınmazlarının tesbit tutanakları içeriğine göre tespitlerine bir kayıt ve belge esas alınmadığı dikkate alınarak tutanakların içeriğinde vurgulanan maddî ve hukukî olgularla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, belge esas alınmış ise sözü edilen belgelerin nizalı parsel yönünü ne biçimde ve kimin yeri olarak sınır gösterdiği incelenmeli, davalı olup olmadıkları, tesbitlerinin kesinleşip kesinleşmediği incelenip irdelenmeli, özellikle fen memuru bilirkişisinden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye, uzman ziraatçi bilirkişilerden ise mahkemenin keşif tutanağına geçen gözlemini yansıtmaya, taşınmazların niteliğini belirtmeye elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı,Dava konusu taşınmazların kısmen veya tamamen orman ya da mera sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, taşınmazların öncesinin ne olduğu, imar ve ihya yapılmışsa hangi tarihte başlanıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmazlar başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, komşu parsel kayıtları getirtilerek mahallinde uygulanmalı, dava konusu taşınmazlar yönünü ne olarak okuduğu saptanmalıdır. 3402 sayılı Kanunun 14/1. maddesinde yazılı 40 ve 100 dönüm kısıtlama araştırmasının aynı maddenin 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri gözönünde bulundurularak adına tescil kararı verilecek kişi ya da kişiler ile diğer mirasçılar ve onların miras bırakanları ve satın alınan kişiler yönünden aynı çalışma alanı içerisinde belgesizden zilyetliğe dayalı olarak tesbit ve tescil edilen taşınmaz olup olmadığı, varsa cinsi, parsel numaraları ve miktarı, tapu ve ilgili kadastro müdürlüklerinden ve yine, aynı kişiler tarafından açılan tescil davası olup olmadığı hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüklerinden ayrı ayrı sorularak gerektiğinde tesbit tutanak örnekleri ve tapu kayıtları ya da tescil dava dosyaları getirtilip incelenmeli, dava konusu taşınmazların sulu ya da kuru tarım arazisi olup olmadığı konusunda (5403 sayılı Kanunun 3/j maddesi ile Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkındaki Yönetmeliğin değişik 10. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre, sulu tarım arazisi: tarım yapılan bitkilerin büyüme devresinde ihtiyaç duyduğu suyun, su kaynağından alınarak yeterli miktarda ve kontrollü bir şekilde karşılandığı araziler olarak açıklandığından) ziraat mühendisinden kanunun amacına uygun rapor alınmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi gereğince sonucuna göre bir karar verilmelidir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı gerçek kişiler vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 20/01/2016 günü oybirliğiyle karar verildi.