Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4638 - Karar Yıl 2005 / Esas No : 699 - Esas Yıl 2005





Taraflar arasındaki tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 20.5.2002 gün ve 2002/3235-4811 sayılı bozma kararında özetle: "Taşınmazın konumu arazi kadastro paftasında yer alan çevre taşınmazlarla irtibatlandırılmadığından iki orman sınır noktası gösterilerek taşınmazın orman sınırı içinde ya da dışında olup olmadığının belirlenmesine olanak bulunmamaktadır. Yeniden yapılacak keşifte kesinleşmiş tahdit haritası ve 1957 yılında kesinleşmiş arazi kadastro paftasının sağlıklı biçimde zemine uygulanması, 3402 sayılı Yasanın 14. maddesindeki kısıtlamaların miras bırakan yönünden araştırılması" gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kısmen kabulüne ve dava konusu T. Köyündeki sınırları yazılı taşınmazın fen bilirkişi krokisinde A=5403.42 m2 bölümünün davacı adına tapuya tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tescil niteliğindedir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 12.8.1987 tarihinde ilanı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu T. Köyünde genel arazi kadastro işlemi 6.8.1956 tarihinde yapılmış ve kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 20 yıllık süre geçmiştir. Mahkemece; fen bilirkişi krokisinde A=5403.42 m2 olarak belirlenen taşınmaz bölümünün kadastro sırasında tesbit harici bırakılan alanda kaldığı ve 3402 sayılı Yasanın 14. maddesine göre kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yolu ile taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davacı adına tescile karar verilmişse de, mahkemenin bu kabulü dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Dairece, temyiz aşamasında getirtilen orjinal kadastro paftasının üzerinde yapılan incelemede; tescile konu olan taşınmazın 1956 yılında yapılan tapulamada 52 ve 54 parsellerin Güneyinde, 50 parselin Doğusunda kaldığı ve o tarihte yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre devlet ormanı olduğu paftasında belirlenmek suretiyle kadastro komisyonunca, 766 sayılı Yasanın 2. maddesine göre tesbit harici bırakıldığı ve işlemin kesinleştiği ve yine yörede ilk kez yapılan 12.8.1987 tarihinde 6 ay süreyle askı suretiyle ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosunda orman kadastro sınırları dışında bırakılıp işlemin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; çekişmeli taşınmazın orman niteliği ile tesbit harici bırakılma işleminin kesinleştiği tarihten (1956) başlayarak, orman kadastrosunun yapıldığı ve kesinleştiği tarihe kadar (1987) orman olduğunun kabulü zorunlu bulunduğundan, davacının bu tarihe kadar sürdürdüğü zilyetlik kendisi yararına herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı gibi; öncesi orman olan yerde sürdürülen zilyetliğe de değer verilemez (HGK.nun 12.5.2004 gün ve 2004/8-242-292 sayılı kararı). Davacı yararına hukuki sonuç doğuracak zilyetliğin ancak, orman kadastrosunun kesinleştiği 1987 tarihinden sonra başlayacağı, tescil davasının 22.11.1999 tarihinde açılmış olmasına göre, davacı yararına 3402 sayılı Yasanın 14. maddesinde anılan zilyetlik süresinin dolduğu kabul edilemez. Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulü yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalı Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine 18.4.2005 günü oybirliğiyle karar verildi.