Davacılar vekili 04.12.2012 günlü dilekçesiyle, H... Köyü, K.... mevkiinde bulunan ve davacıların murisleri İ... K... ve arkadaşları adına kayıtlı 1937 tarih 4 numaralı tapu kaydı kapsamında kalan taşınmazlar hakkında, davalıların elatmalarının önlenmesi istemiyle dava açıldığını, bir kısım davalıların aynı yere ilişkin olarak açtıkları tapu iptali ve tescil davası da bu dava ile birleştirildikten sonra, Manavgat Asliye Hukuk Mahkemesinin 1946/35-1951/16 sayılı kararı ile davacıların elatmanın önlenmesi davasının kabulüne, davalıların tapu iptali davasının reddine karar verildiğini ve bu kararın 1. Hukuk Dairesinin 1953/3616 - 2521 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiğini, daha sonra 1963 yılında kadastro çalışması yapılarak, aynı taşınmazlara 1, 2, 3, 5, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216 ve 217 parseller olarak davalılar adına tutanak düzenlendiğini, buna karşı kadastro tesbitine itiraz davası açtıklarını ve Orman Yönetiminin de müdahil olduğunu, kadastro mahkemesinin 1967/2539 - 1990/1 sayılı kararıyla bu kez davalarının reddine karar verildiğini, bu kararın daha önce kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesinin 1946/35-16 sayılı karara aykırı olduğunu bildirerek, Manavgat Kadastro Mahkemesince 1967/2539 sayılı dosyada verilen kararın yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılmasına ve taşınmazların davacılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Bir kısım davalılar vekili Av. 03.04.2013 tarihli cevap dilekçesinde, Kadastro Mahkemesindeki davanın, Asliye Hukuk Mahkemesinden görevsizlik kararı verilerek aktarıldığını, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1946/35 sayılı dosyasında verilen kararın kesinleşmediğini ve 1. Hukuk Dairesinin 1956/155-324 sayılı kararla bozulduğunu, dolayısıyla ortada bir kesin hüküm bulunmadığını, kadastro mahkemesinin 1967/2539 sayılı dosyasında davanın reddine dair verilen kararın, davacılar ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine 20. Hukuk Dairesinin 1994/3693-15825 sayılı kararıyla sadece 195 parsel yönünden bozulduğunu, davacıların temyiz itirazları reddedilerek diğer taşınmazlar yönünden onandığını ve kesinleştiğini, daha sonra 195 sayılı parsel yönünden de Manavgat 1. Kadastro Mahkemesinin 1995/61-2001/22 sayılı kararıyla Orman Yönetiminin davasının reddine ve 195 parselin davacılar adına tesciline karar verilerek, bu kararın da Dairenin 2003/8565-10069 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiğini, yargılamanın iadesi sebeplerinin bulunmadığını bildirmiştir. Mahkemece, HMK 374 ve devamı maddelerinde yazılı yargılamanın iadesi şartlarının bulunmadığı ve kararın kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hakdüşürücü sürenin de geçtiği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, yargılamanın iadesi istemine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 22.09.1969 yılında ilân edilen ve kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır.Mahkemece yargılamanın iadesi şartlarının bulunmadığı ve ikinci hükmün kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hakdüşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Her ne kadar HMK. m.377/2. madde hükmü uyarınca, bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması halinde, yargılamanın yenilenmesini isteme süresi ilâma ilişkin zamanaşımı süresi kadar; yani 10 yıl (6098 s TBK m.156/2; Mülga 818 s. BK.m 135/2; 2004 s.İİK m.39/1) olarak düzenlenmiş olup; 10 yıllık süre, ikinci hükmün kesinleştiği tarihten itibaren başlar ise de; eldeki dava, H.U.M.K.nun 445/I, 10.(H.M.K.375/I) maddesine göre taşınmazın aynına ilişkin davada verilen hükümle ilgilidir ve aynî haklar zamanaşımına uğramadığından, konusu bir gayrimenkule ilişkin aynî hak olan ve birbiriyle çelişen iki hüküm bulunması halinde, ikinci hükmün iptali için her zaman yargılamanın yenilenmesi yoluna başvuru olanağı vardır. Bu itibarla mahkemenin hakdüşürücü süreye ilişkin gerekçesi yerinde değil ise de; ortada birbiri ile çelişen iki hüküm bulunmamaktadır. Şöyle ki; davacılar tarafından Manavgat Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 1946/35 sayılı tapuya dayalı elatmanın önlenmesi davası ve bununla birleşen, davalıların açtığı tapu iptali davasının yargılaması sonunda elatmanın önlenmesi istemi yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de; hüküm 1. Hukuk Dairesinin 1956/155-324 sayılı kararı ile bozularak, mahkemenin 1956/192 esasında devam etmiş ve bu arada 1963 yılında kadastro çalışmaları sırasında dava konusu yerlere "1956/192 sayılı dosyada davalı oldukları" açıklaması yapılarak tutanak düzenlenmesi üzerine kadastro mahkemesine aktarılarak 1967/2539 esas numarasını almış, tutanakların bir kısmının malik hanesi doldurulmuş ise de sonradan mahkemece bunlara da "davalı" şerhi verdirilmiş ve sonuçta davacıların davasının reddine karar verilmiş, bu hüküm davacılar ve katılan Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmekle, 20. Hukuk Dairesinin 1994/3693-15825 sayılı kararıyla sadece 195 parsel yönünden bozulmuş, diğer parsellere ilişkin hüküm onanarak kesinleşmiş, en son 195 parselin davacılar adına tescili yolunda verilen karar da Dairenin 2003/8565-10069 sayılı kararıyla onanmıştır. Her ne kadar davacılar, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1946/35 sayılı dosyasının selde zayi olması üzerine, Başbakanlık Devlet Arşivlerinden bulup getirdiklerini iddia ettikleri 1. Hukuk Dairesinin 1953/3616-2521 sayılı onama kararının suretini ibraz etmişlerse de; karşı tarafça aynı Dairenin 1956/155-324 sayılı bozma kararının suretinin dosyaya ibraz edilmiş olması ve aynı hükmün önce onanıp, sonra bozulamayacağı gerçeği karşısında davacıların iddiasına itibar edilmemiştir.Özetle; ortada birbirine aykırı iki ayrı hüküm değil, birincinin devamı niteliğinde ve bozulmasından sonra verilen tek bir hüküm sözkonusudur. Bir an için 1. Hukuk Dairesinin 1953/3616 sayılı onama kararına itibar edilse ve asliye hukuk mahkemesinin 1946/35 sayılı dosyasının onanarak kesinleşmiş olduğu kabul edilse dahi, her iki davanın konusu, sebebi farklı olduğundan yine yargılamanın iadesi koşullarının gerçekleştiğinden söz edilemez. O halde; mahkemece, koşulları oluşmayan davanın reddi yolunda hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmadığına göre, davacıların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenlere yükletilmesine 25.02.2014 günü oybirliğiyle karar verildi.