Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2047 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 16139 - Esas Yıl 2015





İNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili 12/04/2012 tarihli dilekçesiyle, müvekkilinin ...den izinli olarak ikrazatçılık işi ile uğraştığını, sahte kimlik ile ... ... olduğunu beyan eden kişi ile işi gereği olarak 08/01/2007 tarihinde 36.400,00.-TL bedelle ödünç sözleşmesi imzaladığını, bunun karşılığında da ... ... adına düzenlenmiş sahte vekaletname ile ..., ... 9239 ada 6 parselde, 3 nolu mesken üzerine 08/01/2007 tarihe 114 yevmiye nolu ipotek senedi ile 80.000,00.-TL bedelli bir ay süreli aylık %10 faizli 1. derecede ipotek tesis edildiğini, ipoteğin kaldırılmasına ilişkin ... 24. Asliye Hukuk Mahkemesinde...E...K sayılı dosya ile yapılan yargılama neticesinde ise dava dışı ... ...’ın davacı müvekkile sahte vekaletname ile borçlandırarak ipotek tesis edildiği gerekçesiyle ipoteğin kaldırılmasına karar verildiğini, ipoteğin kaldırılması nedeni ile müvekkilinin alacağını tahsil edemediğini, ipotek ve resmî senedin tapu sicil memurluğunca yapılan işlemlerden olduğu ve davalı ...nin tapu sicilinden doğan zararlardan TMK’nın 1007. maddesi uyarınca kusursuz olarak sorumlu olduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00.-TL maddi ve 10.000,00.-TL manevi tazminatın davalı ...den tahsili istekleriyle dava açmıştır.Mahkemece yapılan yargılama sonunda, dava, TMK’nın 1007. maddesine göre açıldığından bir yıllık zamanaşımı süresine tâbi olduğu ve davacının öğrenme tarihinden itibaren 1 yılık süreyi geçirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin yanlış tutulmasından doğan zarar iddiasına dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece, davacının öğrenme tarihinden itibaren 1 yılık zamanaşımı süresinden sonra dava açtığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Şöyle ki, hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan alan ve kusura değil tehlike prensibine göre düzenlenen 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesindeki düzenlemenin, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 49 ve devamı maddelerinde (818 sayılı eski Borçlar Kanununun 41 ve devamı maddelerinde) düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisiz bir sorumluluk şekli olduğu tartışmasızdır. Bu nedenle, haksız fiil sorumluğu için öngörülmüş olan 6098 sayılı Borçlar Kanununun 72. maddesinde düzenlenen ve öğrenme tarihinden başlayan 2 yıllık (818 sayılı Kanunun 66. maddesinde düzenlenen ve öğrenme tarihinden başlayan bir yıllık) zamanaşımı süresini, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine göre açılacak davalara kıyas yoluyla uygulama olanağı yoktur. Hemen belirtilmelidir ki, TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan dolayı açılacak davalar için kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Ancak, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” şeklindeki kanuni düzenlemenin bir gereği olarak uygulama ve öğretide kanunen özel bir zamanaşımı süresi öngörülmeyen alacak veya tazminat davaları 10 yıllık genel zamanaşımına tâbi tutulmuştur. Bu nedenle, eldeki davada tapu sicilinin tutulmasından doğduğu iddia edilen zararın tazmini istendiğine ve bu tazmini alacakla ilgili kanunda aksine bir hüküm bulunmadığına göre, bu zarar alacağının da, 6098 sayılı BK'nın 146. maddesinde öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tâbi olduğunun kabulü gerekir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; doğduğu iddia edilen zarar, davacı lehine konulan ipoteğin mahkeme kararı ile kaldırılması ile ortaya çıkmıştır. Zira, ipotek kaldırılmasaydı davacı, alacağına, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takip yaparak ulaşabilecek ve davacının iddia ettiği zarar doğmayacaktı. Buna göre, ipoteğin kaldırılmasına dair mahkeme kararı 09.12.2010 tarihinde kesinleşmiş, eldeki dava ise 12/04/2012 tarihinde yani 10 yıllık genel zamanaşımı süresinde açılmıştır. Bu itibarla, mahkemece değinilen hususlar gözetilerek işin esasına girilip hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usûl ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ... ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 22/02/2016 günü oybirliğiyle karar verildi.