MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar ve davalı Hazine vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 20/12/2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davacılar ... ve arkadaşları vekili Av. ..., Av. ... ile Hazine vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü: K A R A RDavacılar, 26.02.2009 tarihli dilekçeleriyle, mirasbırakanları ....'ın 45 ada 1 parsel sayılı taşınmazı 1946 yılında... ...'ndan satın aldığını, köy tüzel kişiliği tarafından mirasbırakanları aleyhine açılan davanın kabulü ile taşınmazın Mer'a Yaylak, Kışlak Kütüğünün 65. sayfasına tescil edildiğini, daha sonra ifraz edilerek ve 4342 sayılı Mer'a Kanununun 14/C maddesi uyarınca mer'a vasfı değiştirilerek 500.000. m² kısmının Hazine adına tescil edildiğini, taşınmazın kendilerine iadesi gerektiğini ileri sürerek, müfrez 45 ada 24 ve 25 parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tescilini; olmadığı takdirde bedelinin tahsilini istemişlerdir.Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22/12/2009 gün ve 2009/9795-13638 sayılı kararı ile "davacıların mirasbırakanı bakımından kesin hüküm bulunduğu belirlenmek suretiyle tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, ancak davacılar yararına makul bir tazminata hükmedilmesi gerektiği " gerekçesiyle hüküm bozulmuş, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, davanın kısmen kabulü yolunda verilen karar davacılar ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27/03/2012 gün ve 2011/13897-2012/3483 sayılı kararı ile bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma kararı özetle "Mahkemece, bozma kararına uyulmak suretiyle davacılar yararına tazminata hükmedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Ne var ki; öncesi davacıların mirasbırakanı ... adına kayıtlı iken .... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1977/526-1986/697 sayılı kararıyla, ... Köyü Tüzel Kişiliğinin açmış olduğu tapu iptali davası kabul edilerek, sicil kaydının iptali ve taşınmazın mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmiş ve anılan karar derecaattan geçerek kesinleştikten sonra, kütükte mera siciline kaydedilmiştir. O halde, üzerindeki sicil kaydı iptal edilen ... mirasçılarının mülkiyet hakkını kaybettikleri 21/10/1988 tarihi itibarıyla taşınmazın nitelikleri ve özellikleri gözetilerek belirlenecek değer bakımından tazminat isteğinin kabulü gerekeceği tartışmasızdır. Dava tapu iptali ve tescil; olmadığı takdirde tazminat isteğiyle açılmış ve dava dilekçesinde değer 10.500.00.-TL olarak gösterilmiş, mahkemece de bu rakam üzerinden tazminata hükmedilmiş ise de; davanın kademeli olması sebebiyle dilekçede gösterilen değerin tapu iptal ve tescil isteğine münhasır bulunduğu, mahkemece, iptal- tescil isteğinin reddine dair karar Dairece benimsenerek tazminat isteği bakımından keyfiyetin değerlendirilmesi öngörüldüğüne göre; ıslah yoluna gerek bulunmaksızın tazminat isteğinin kendiliğinden gözetilmesi gerekeceği açıktır. Keşfen belirlenen değer üzerinden harç ikmal edilmekle beraber mahkemece, değer tespiti bakımından yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın hükme elverişli nitelikte olduğu söylenemez.Hemen belirtmek gerekir ki; mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ek 1 nolu protokol 1.madde ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa Md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır.Bilindiği ve yukarıda sözü edilen yasa ve sözleşmelerin hakkı tanımlayan maddelerini takip eden fıkralarda ifade edildiği gibi, mülkiyet hakkı da kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir.Ne varki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken; T.C. Anayasasının 90/5. maddesi ile iç hukuk normu sayılan AİHS. Hükümlerince AİHM tarafından oluşturulan 30/05/2006 gün 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere; “… bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…”, “kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği…”, bu önlem alınırken “… başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği…”, kişinin “… kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı…” açıktır.Diğer bir anlatımla, kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.Bu arada, üzerinde durulması gereken konulardan biri de; çekişme yaratılan tapu kaydına bağlanan ve böylece kişi adına mülkiyet hakkı oluşturulan yere ait tapunun niteliğinin belirlenmesidir.Devlet tarafından verilen, doğru esasa ve geçerli kayda dayalı tapu ile sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yerin, temel vasfı yani kamu malı olma niteliği değişmemekle birlikte, kişinin söz konusu tapuya dayalı hakkının yukarıda ifade edildiği gibi korunması gerekeceği muhakkaktır. Öte yandan, Anayasanın 40. maddesinin 3.fıkrasında “kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir.” Hükmü öngörülmüş, keza Anayasanın 129. maddenin 5. fıkrasında “ memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği” açıklanmıştır. TMK'nın 1007. maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan Devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Kanunun bu açık hükmünün kaynak olduğu Devletin sorumluluğu tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ise de eylem ya da işlemin kusura dayanması gerekmez. Zira Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Anılan ilke 27/03/1957 tarih ve 1/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile benimsenmiş, BK'nın 55. maddesindeki sorumluluğun kusura dayanmadığı 22/06/1966 gün 7/7 sayılı İnançları Birleştirme kararı ile de tekrarlanmıştır. Adam çalıştıran (devlet) objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur. Bilindiği üzere; davanın konusu olan taşınmazın değeri belirlenirken; cins ve nev'i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurlar, varsa imar durumu, vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri, arazilerde; taşınmaz malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir, arsa ise; emsal satışlara göre olması gereken satış değeri, taşınmazda yapı var ise, resmi birim fiatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin gözönüne alınmasında kural olarak zorunluluk vardır. Emsalin zorunluluk olmadıkça yakın ve benzer bölge ve yüzölçümlü olması, bu konuda taraflara emsal gösterme olanağının tanınması; mahkemece de re'sen araştırma yapılması, bilirkişi kurullarının açıklanan hususları irdelemeye, saptamaya ve değerlendirmeye yetkin, sıfat ve yeteneğe sahip uzman bilirkişilerden oluşturulması gerekir.Bu tespitler yapılırken çekişmeli taşınmazın niteliğinin diğer deyişle arsa veya arazi olduğunun 17.4.1998 tarih 1996/3 Esas ve 1998/1 sayılı İnançları Birleştirme Kararı içeriği ve sonucu ile birlikte gözetilmesi gerekeceği de kuşkusuzdur. Diğer yandan, Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararında değinildiği gibi, Belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan bir taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı (1/1000 ölçekli) imar planı ile iskan sahası olarak ayrılan yerlerde bulunması; imar planında yer almayan taşınmazın arsa sayılabilmesi için ise, Belediye veya mücavir alan sınırları içinde ve Belediye hizmetlerinden yararlanan meskun yerler arasında yer alması zorunluluğu da dikkate alınmalıdır.Öte yandan, bu tür bir davanın, davacının taşınmaz mülkiyetini yitirdiğinin kesinleştiği (iptal ve tescil davası kararının kesinleştiği) tarihten sonra açılabileceği; mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle taşınmaz değerinin saptanması ve taşınmaz üzerinde bir bina var ise, kişinin iyiniyetli sayılıp sayılamayacağının tespiti bakımından bu binanın ne zaman ve hangi aşamada yapıldığı da gözden uzak tutulmamalıdır.Yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek gerekli araştırma ve incelemenin yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir." şeklindedir. Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kısmen kabulüne;Davalı Oymaağaç köyü Muhtarlığı aracılığı ile husumet yöneltilen ... aleyhindeki davanın husumet yönünden reddine,4.679.493,66 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden alınarak davacılara ödenmesine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına, Davacı tarafça başlangıçta peşin olarak yatırılan 141,80.-TL peşin harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, Davacı tarafça yapılan 15,60.- TL başvurma harcı ve 5,00.- TL vekalet harcı toplamı olan 20,06.-TL harcın davalı Hazineden alınarak davacılara verilmesine, Davacı tarafça yapılan bilirkişi ücreti, keşif harcı, tebligat gideri, posta gideri olmak üzere toplam 3.661,20.- TL yargılama giderinin kabul ve red oranı dikkate alınarak hesaplanan 1.731,85.-TL'nin davalı Hazineden alınarak davacılara verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmiş, hüküm davacılar ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.Hükmüne uyulan bozma ilamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman bilirkişi raporlarına göre, çekişmeli taşınmazın arazi niteliğinde olduğu saptanarak, tapu iptal davasına ilişkin hükmün kesinleştiği 1988 yılı itibarıyla net gelir yöntemine göre belirlenen değer üzerinden tazminata hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; davalı Hazine harçtan muaf olduğu halde, hükmün 5. bendinde 20,06 TL harcın Hazineye yükletilmesi ve yine 6. bendinde keşif harcının da kabul/red oranına göre Hazineden alınmasına karar verilmiş olması doğru değil ise de; bu yanılgının giderilmesi hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple, hükmün 5. bendinin hükümden tamamen çıkarılmasına, 6. bendinde yer alan "keşif harcı" sözlerinin çıkarılmasına "1.731,85 TL" sözleri yerine " 1365,65 TL'nin davalı Hazineden alınarak davacılara verilmesine" yazılmak suretiyle düzeltilmesine ve hükmün 6100 Sayılı Kanunun geçici 3. maddesi göndermesiyle HMUK'nın 438/7. maddesine göre bu düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1350,00.- TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 20.12.2016 günü oybirliğiyle karar verildi.