Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12026 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 16116 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... ve davalı Hazine vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili 02/07/2010 havale tarihli dilekçesiyle; müvekkilinin maliki olduğu 1155 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle müvekkilinin uğradığı zarardan TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin sorumlu olduğunu belirterek şimdilik 117.000,00.-TL maddi tazminatın tapu iptal kararının kesinleşme tarihi olan 04/10/2000 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili isteğiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine, hüküm Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 01/04/2013 tarih ve 2012/27256 - 2013/5904 sayılı kararı ile bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [TMK'nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin 818 sayılı Borçlar Kanununun 41. ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 60. maddesindeki zamanaşımı kurallarının uygulanma imkânı bulunmadığı gibi, TMK'nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146.) maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esastır. Bu durumda, mahkemece, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptali nedeniyle uğranılan maddi zararın TMK'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemiyle açılan davada, zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilip, davacının gerçek zararının tespiti yönünden, arsa niteliğindeki dava konusu taşınmaza emsal karşılaştırması suretiyle değer biçilmesi için mahallinde keşif yapılıp, alınacak bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, doğru görülmemiştir.] denilmiştir. Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın kabulü ile 117.000,00.-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı ... ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.Tazminat isteğine dayanak ... mahallesi, 1155 parsel sayılı 442,00 m² yüzölçümündeki taşınmaz, tapuda “arsa” vasfıyla davacı adına kayıtlı iken, Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescil istemli dava nedeniyle .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/07/1999 tarih ve 1995/220 – 1999/311 sayılı kararı ile, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle, tapu kaydının iptaline karar verilmiş, verilen bu karar Yargıtay denetiminden geçerek 04/10/2000 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki, tapu kaydının iptali ile davacı tarafın malvarlığında oluşan gerçek zarara ilişkin tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihi zararın meydana geldiği tapu iptal kararının kesinleştiği 04/10/2000 tarihi olup, bu tarihe göre taşınmazın değeri, değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle tazminat miktarının belirlenmesi gerekir. Ancak mahkemenin hükmüne esas aldığı bilirkişiler tarafından taşınmazın dava tarihindeki değeri belirlendiği gibi bilirkişi raporundaki somut emsalin satış tarihi, değerlendirme tarihinden sonraki tarihli satış olduğundan, bedel tespitinde emsal olarak yararlanılması mümkün değildir. Bundan başka hükmedilen bedelin tamamına değerlendirme tarihi olan tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerektiği gözetilmeden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi de doğru değildir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, taraflara dava konusu taşınmaza mümkünse aynı beldeden ve değerlendirme tarihi olan 04/10/2000 tarihinden önceki yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınmalı, lüzumu halinde re'sen emsal celbi yoluna gidilmeli, dava konusu taşınmazın değerlendirme tarihi itibariyle, emsal alınacak taşınmazın ise, satış tarihi itibariyle imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulmalı, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, imar planının ölçeği ve onaylama tarihi ile dava konusu taşınmazın emsallere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından re'sen belirlenen emlak vergisine esas metrekare değeri ilgili belediye başkanlığından ayrı ayrı sorularak ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtildikten sonra önceki bilirkişiler dışında yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılıp dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu taşınmazın değeri belirlenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ve davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 12/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.