Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11637 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 10025 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R Davacı vekili 15.02.2008 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sahibi bulunduğu ... mevkiinde tapuya kain 239 nolu taşınmazın 920 m2’lik, 984 nolu parselin ise 22 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisinde kaldığı gerekçesi ile tapu kaydının iptaline karar verildiğini, bu kararın 1999 yılında kesinleştiğini bu nedenle iptal edilen kısmın bedelinin iptal tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava dilekçesinde talep miktarını 6500,00.-TL olarak göstermiş, 18/06/2008 tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını 777000,00.-TL'ye yükseltmiş ıslah harcını da yatırmıştır.Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davacı ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/04/2009 tarih 2008/11362 - 2009/6004 sayılı kararı ile bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; "Yasalarda def'i, davalının yerine getirmesi gereken bir edimi, özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak sağlayan bir hak olarak tanımlanmaktadır. Bunlardan birisi olan zamanaşımı def'i, davalı tarafından süresinde ve usulüne uygun olarak ileri sürüldüğü takdirde davanın esasının incelenmesine geçilemez ve bu def'i hadise şeklinde, bir ön sorun olarak incelenip karara bağlanır. Eğer zamanaşımı gerçekleştiği sonucuna varılırsa dava salt bu nedenle reddedilir. Davalı yan cevap dilekçesinde zamanaşımı def'inde bulunmuş olduğuna göre yerel mahkemece zamanaşımı def'i konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir." denilmiştir.Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sırasında davalının zamanaşımı definin reddine, davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş, hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine hüküm Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29/04/2010 tarih 2010/572 - 5179 sayılı kararı ile bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; "Taşınmazlar, davacının elinden 28.09.1999 gününde çıktığına göre davacının zararı da bu tarihte doğmuştur. Zamanaşımı süresi, tapu iptali ve tescil dışı bırakmaya ilişkin kararının kesinleştiği günden itibaren işlemeye başladığından, eldeki davanın açıldığı günde, Borçlar Kanununun 60/1. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresi dolmuştur. Başka bir dosyada verilen kararın onandığını gerekçe göstermiş ise de; her davanın kendi koşulları içinde değerlendirileceği, zamanaşımı süresinin başlangıcı, süresinde ve yöntemine uygun olarak zamanaşımı def'inde bulunulup bulunulmadığı, süresi içinde zamanaşımı savunması ileri sürülmedi ise davacının buna karşı koyup koymadığı ve zamanaşımı konusunun temyize getirilip getirilmediği gibi olgular ayrı ayrı incelenip değerlendirilmelidir.Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile işin esası incelenip yazılı biçimde karar verilmiş olması usûl ve kanuna uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir." denilmiştir. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02/06/2011 tarih, 2011/5259 E. - 6330 K. sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, davacı tarafından karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1/10/2012 tarihi 2012/10049 - 10464 sayılı kararı ile onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; "Somut olayda, davacının malik olduğu taşınmazların kısmen tapusu (sicil kaydı) derecattan geçerek kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edildiğine göre, davacının tazminat isteminin zapta karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi yerinde olacaktır. Şu da ifade edilmelidir ki, böylesi bir durumda 6101 sayılı Kanun hükümleri gözetildiğinde Borçlar Kanununun 60 ve devamı maddelerinde öngörülen sebepsiz zenginleşme kurallarının ve özellikle aynı Kanunun 60. maddesinde yer alan zamanaşımının uygulama yeri yoktur. O halde, zapt vaki olduğu hallerde hangi zamanaşımının uygulanacağı, başlangıcı ve sürenin ne olacağı yönleri üzerinde durulmasında fayda görülmektedir. Bilindiği üzere zapt, çok kez önceden bilinmesi ve kestirilmesi mümkün olmayan bir haldir. Bu itibarla zamanaşımı, zaptın vaki olduğu tarihte başlar. Taşınmazın zaptına ilişkin bulunan mahkeme kararının kesinleştiği tarih zamanaşımının başlangıcı olur. Diğer taraftan, zapttan doğan davaların kaç yıllık zamanaşımına tabi olacağı hakkında kanunda bir hüküm yoktur. Öyleyse, Borçlar Kanununun 125. maddesi gereğince genel hükümlere bağlı kalınarak zamanaşımının 10 yıl süreli olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim 9.10.1946 günlü ve 6/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “Ayrıca dava sebebine bakılarak, olaya uyan zamanaşımı veya hak düşüren süre hükümlerinin uygulanması gerekir; bu arada yerine göre Borçlar Kanununun 125. maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımı uygulanabilir" biçimindeki benimseme şekli bu konuda istikrar kazanmış içtihatları teyit eder niteliktedir (Y.13.HD. 13.12.1988 T. 4424 E, 6089 K, Y 1.H.D. 1.11.1976 T. 10332 E.10527 K).Öte yandan, kural olarak her ne kadar Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla tarafları yararına usuli kazanılmış hak doğar ise de, maddi yanılgıya dayalı bozma kararına uyulmuş olması kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Hal böyle olunca, işin esası bakımından hüküm kurulabilmesi için yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.” denilmiştir.Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabul kısmen reddine, 92728.-TL tazminatın dava tarihinden işleyecek yasak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ilişkin kararın tarf vekillerince temyiz edilmesi üzerine,Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30/10/2013 tarih, 2013/9256 - 2013/17825 sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; [Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Alınan rapor ve yapılan inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki;1) Dava konusu taşınmazın değerlendirme tarihi olan 6.01.2000 gününde belediye imar planı içinde olup olmadığı, değilse belediye veya mücavir alan sınırları dahilinde bulunup bulunmadığı, belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı ve etrafının meskun olup olmadığı hususları ilgili Belediye Başkanlığından sorularak, niteliği belirlenip, bu konuda taraflara delillerini ibraz etmek üzere süre verildikten sonra; mahallinde yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu eşliğinde yapılacak keşif sonucunda, taşınmaz arsa vasfında ise dava konusu taşınmaza yakın yerden, yakın tarihli ve benzer yüzölçümlü özel amaçlı olmayan serbest satışlar emsal alınmak suretiyle, emsal karşılaştırması yapılarak, arazi vasfında ise gelir metodu esas alınarak dava tarihindeki değerinin tespiti için alınacak bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması gerekirken, bu yönteme uyulmadan değer biçen geçersiz rapora göre hüküm kurulması,2) 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan, Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer almaktadır.Bu itibarla, tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tespit edilebileceği miktar olmalıdır.Bu nedenle mahkemece, davacının tapu kaydının iptali nedeniyle oluşan gerçek zararına hükmolunması gerektiği düşünülmeden yasal olmayan gerekçelerle, tazminat miktarından indirim yapılması,Doğru görülmemiştir.] denilmiştir.Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu,davanın kabulüne toplam 777000,00.-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.Dava, çekişmeli taşınmazların kıyı kenar çizgisi içinde kalmasından ötürü kütükten terkini nedeniyle uğranılan zararın MK’nın 1007. maddesi gereğince tazmini istemine ilişkindir.Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince harç alınmasına yer olmadığına 01/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.