MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davası sonunda yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 23/02/2016 gün ve 2015/2397 - 2016/2113 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:K A R A R Davacı ... vekili, 02.03.2012 tarihli dilekçe ile müvekkilinin ... ilçesi, ... mahallesi 13057 ada 8 parsel sayılı taşınmazı 29.09.2011 tarihinde 465 m2 yüzölçümlü olarak 350.000.-TL bedel karşılığı davalı ...'den satın aldığını, ancak yaptırmış olduğu aplikasyon sonucu taşınmazın 429,70m2 yüzölçümlü olduğunun belirlendiğini, aradaki 35,30m2 eksiklik sebebiyle fazladan ödenen 26.570.-TL ile aplikasyon ücreti olan 2.500.-TL'nin tarafına ödenmesi yönünde ihtarname keşide ettiği halde sonuç alamadığını, ...'nün kusurlu hareketleriyle zararın oluşumuna sebebiyet verdiğini, tapu müdürlüğünün de TMK'nın 1007. maddesi uyarınca sorumlu olduğunu ileri sürerek toplam 29.070.-TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkiline verilmesi istemiyle dava açmıştır.Davalı ..., mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun 215/2. maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 244. maddesi uyarınca sorumluluğunun bulunmadığını, taşınmazın üzerinde Yeni Ankara Kooperatifi sitesindeki üç katlı mesken olduğu halde 290.000.-TL bedelle davacıya satıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı ... vekili, davanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine açılması gerektiğini, tapu müdürlüğünün sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; taşınmazın çaplı krokiye bağlı olarak konut olarak görülüp satın alındığı, bu durumda Devletin ve satıcının sorumluğunun bulunmadığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2001/11180 E. - 2002/3201 K. sayılı ilamının da bu yönde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm dairemizin 23/02/2016 gün ve 2015/2397-2016/2113 Esas ve Karar sayılı ilamı ile “İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye 13057 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 465m2 yüzölçümlü tarla cinsi ile davalı ... adına tapuda kayıtlı iken 29.09.2011 gün ve ... yevmiye numaralı resmi senetle 290.000.-TL bedelle üzerinde bulunan bina ile birlikte davalıya satıldığı, satış sırasında davalıya ... Belediyesi İmar Müdürlüğünce düzenlenen 15.08.1990 tarihli kenar uzunlukları yazılı imar çapının verildiği, anılan çapta da taşınmazın yüzölçümünün 465m2 olarak belirtildiği, davacı tarafından yaptırılan özel aplikasyon üzerine Harita Mühendisi... tarafından düzenlenen 03.10.2011 tarihli krokide taşınmazın gerçek yüzölçümünün 429,70 m2 olarak belirlendiği, ... Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün16.01.2012 tarihli yazısı ile “çekişmeli taşınmazın idare heyetinin 24.09.1973 tarih 599 sayılı kararı ile onaylanan 64800 nolu parselasyon planı ile Tp. 761 parselden oluşturulduğunu, miktarının 465m2 olduğunu, parselin bulunduğu alanda, alan ve sınır düzeltme çalışması ve imar planı değişikliği bulunmadığını, ancak yapılan kontrol sonucu taşınmazın gerçek yüzölçümünün 429,73m2 olduğunun belirlendiğini, farklılığın 64800 nolu parselasyon planı çalışmaları sırasında parsel alanının hatalı hesaplanmasından kaynaklandığının” bildirildiği, davacının 19.12.2011 tarihli başvurusu sonucu ... Tapu Müdürlüğünce taşınmazın yüzölçümünün 429,70m2 olarak düzeltildiği, çekişmeli taşınmazın çapa bağlı olduğu, parselasyon çalışmaları sırasında parsel alanının hatalı hesaplandığı, zemin ile çap arasında uyumsuzluk bulunmadığı anlaşıldığına, arazi kadastrosunun amacının, taşınmazın tespit günündeki geometrik ve hukuki durumunu belirlemek olduğuna, harita ve krokisi bulunan tapuda kayıtlı arazilerin yüzölçümlerinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 719. maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesi uyarınca belirleneceğine, tapu sicilinde çaplı olarak kayıtlı bulunan taşınmazların, çapa bağlı yüzölçümleri ile geçerli olduklarına, satın alınan çaplı taşınmazın kaç metrekare olduğunun, kullanılan zeminin durumundan, taşınmazın çap örneğinden her zaman bilenebileceğine, çekişmeli taşınmazın konut olarak görülüp satın alındığına, m2 bazında satış yapılmadığına, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun 215/2. maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 244/2. maddesi uyarınca davalı ...'nün satışı yapılan taşınmazın tapu sicilinde yazılı yüzölçüm tutarından daha düşük çıkması halinde sorumlu olacağına dair belgeyi satın alan davacıya vermediğine göre davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle onanmış, davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.Dava, satın alınan taşınmazın yüzölçümünün tapuda yazılandan eksik çıkması nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanununun 215. maddesi gereğince satıcı takeffülü hükümlerine dayanılarak açılmış alacak ve TMK 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.TMK 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür” denilerek tapu sicilinin aleniliği ve tapu siciline güven ilkelerinin bir sonucu olarak, mülkiyet ya da başkaca bir ayni hak edinen kişinin, bu sicilin tutulması nedeniyle uğradığı zararın devlet tarafından tazmini öngörülmüştür. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Satılan taşınmazın yüzölçümünün tapu sicilinde yazılandan daha az çıkması halinde alıcının doğan zararının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir. Türk Medeni Kanunun az yukarıda açıklanan 1007. maddesi gereğince bu tür davalarda davalı sıfatı Hazinenin olup Tapu Müdürlüğünün davalı sıfatı bulunmadığından tapu müdürlüğü aleyhine açılan davanın husumetten reddi gerekeceği düşünülebilir ise de Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/9-718 E. - 2012/36 K. sayılı kararında da değinildiği üzere, HMK’nın 124/4. maddesindeki, “Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” hükmü gözetildiğinde tapu müdürlüğünün davalı gösterilmesinin temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi gerekir. Tapu müdürlüğünü temsilen Hazine vekilinin duruşmalara katılması bu gerçeği değiştirmez. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre de davacı, temsilcideki yanılmayı sonradan düzeltebilir.Temsilcide yanılmanın hukuki yaptırımı, hasımda yanılmada olduğu gibi, davanın reddi gibi ağır bir sonuç doğurmaz.Somut olaya gelince, dosya içeriğinden davacı tarafın müteselsil sorumluluk esaslarına dayanarak açtığı davada Hazineyi değil, resmi satış işlemini yapan ... Tapu Müdürlüğünü hasım gösterdiği, yapılan tebligat üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığını temsilen Hazine vekilinin davaya cevap verdiği, hükmün de Tapu Sicil Müdürlüğünü temsilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hakkında kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesindeki anlatım ve istemden, asıl dava edilmek istenenin tapu müdürlüğü değil, Hazine olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, ortada belirgin bir biçimde temsilcide yanılma hali bulunduğu kabul edilerek ... Tapu Müdürlüğü aleyhine açılan dava yönünden husumetin Hazineye yönlendirilmesi için davacı yana olanak verilmesi, Hazinenin delilleri de toplanarak oluşacak sonuca göre ve Hazine hakkında bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan hüküm kurulmuş olması nedeniyle hükmün bozulması, bozma nedenine göre de davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmemesi gerekirken bu olgu gözden kaçırılarak hükmün onanması doğru görülmediğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ... vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle, Dairemizin 23/02/2016 gün ve 2015/2397-2016/2113 sayılı onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkemenin 28/01/2014 gün ve 2012/116-2014/30 sayılı kararının sair temyiz itirazları incelenmeksizin yukarıdaki gerekçeyle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 28.11.2016 günü oybirliğiyle karar verildi.