Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10612 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 9781 - Esas Yıl 2007





Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yerel mahkemece verilen hükmün; Dairemizin 09.06.2005 gün ve 2005/3429-7562 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde davacı M....... vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü: Davacı M......., dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği K... Köyü Karatepe-Boztepe mevkiinde bulunan 85000 m2 ve 8000 m2 yüzölçümünde olmak üzere iki parça taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, babası Ömer tarafından 1988 yılında kendisine bağışlandığı, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek Medeni Yasa'nın 713. maddesi hükmüne göre adına tescilini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne, 31.03.2004 tarihli fen bilirkişi krokisinde (A) ile gösterilen 7889 m2, (B) ile gösterilen 9072 m2 ve (C) ile gösterilen 75828 m2 bölümlerin davacı M....... adına tesciline karar verilmiş, hüküm Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmekle Dairece bozulmuştur. Bu kez, davacı M....... vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmektedir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medeni Yasa'nın 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tesciline ilişkindir. Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce orman kadastrosu yapılmamıştır. Genel arazi kadastrosu işlemi 26.09.1956 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkemece, 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz kazanma koşullarının davacı yararına gerçekleştiği gerekçesiyle 31.03.2004 tarihli fen bilirkişi krokisinde (A) ile gösterilen 7889 m2, (B) ile gösterilen 9072 m2 ve (C) ile gösterilen 75828 m2 taşınmazların davacı M....... adına tesciline karar verilmiştir. Her ne kadar; Dairece, M1956 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazların taşlık ve çalılık olarak tespit dışı bırakıldığı, arazinin konumu, davalı yerlerle orman niteliğindeki çalılık alanlar ile arasında ayırıcı bir unsurunun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri nazara alındığında, davaya konu taşınmazların da yer aldığı arazi bölümünün orman olarak tespit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunduğu, halen orman kadastrosunun yapılmadığı bu yerde orman kadastrosunun yapıldığı tarihe kadar yukarıda açıklanan nedenlerle orman sayılacağı tartışmasız olan bu taşınmazların üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin ilgili fıkraları Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K., 14.03.1989 gün 35/13 E.K., 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasa'nın 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılmayacağı, ancak orman kadastrosu yapılıp da tahdit dışında bırakılırsa zilyetlikle iktisabının mümkün olacağı (HGK 12.05.2004 gün ve 2004/8-242/292 S.K.), davaya konu taşınmazların öncesi orman olup, bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği" nedeniyle bozulmuş ise de, mahkemece çekişmeli taşınmazların serbest bölge haritası ile, öncesinin orman niteliğinin ve hukuki durumunun belirlenmesi ve eğiminin doğru olarak hesaplanması için belediyede bulunan halihazır harita ve münhanili haritalar ile varsa topografya haritaları bulundukları yerden getirtilerek bir jeolog aracılığı ile uygulanmadığı gibi, çekişmeli taşınmaza komşu kadastro parsellerine ait kadastro tespit tutanaklarının dayanaklarının getirtilerek uygulanmadığı, gözlenmiştir. Eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak hüküm kurulamayacağından, karar düzeltme isteminin kabulü ile, Dairenin bozma kararı gerekçesinin düzeltilmesi gerekmiştir. Bu nedenlerle, yörede 1957 yılında yapılarak kesinleşen genel arazi kadastrosuna ilişkin ve çekişmeli taşınmazın içinde yer aldığı kadastro paftasının onaylı örneği ile, dava konusu yere en yakın kadastro parsellerine ait kadastro tespit tutanakları ve varsa dayanakları ile tutanakları kesinleşmiş ise edinme nedeni ve tarihinin yazılı olduğu tapu kayıtları Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden getirtilerek dosyaya eklenmelidir. Çekişmeli taşınmazların öncesinin orman niteliğinin ve hukuki durumunun belirlenmesi ve eğiminin doğru olarak hesaplanması için, yöreye ait bulunabilecek en eski memleket haritası, amenajman planı, hava fotoğrafı ile belediyede bulunan halihazır harita ve münhanili haritalar ile varsa topografya haritaları ile 1985-1990'lı yıllardan sonraki aktüel durumunu gösteren memleket haritası ve hava fotoğrafları ile serbest bölge haritası bulundukları yerden getirtilerek bir jeolog, bir orman ve bir harita mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden keşif yapılarak memleket haritası, hava fotoğrafı, amenajman planı, münhanili harita ve topografya haritası çekişmeli taşınmaza ve çevresine uygulanarak haritalardaki konumu saptanıp, taşınmazın eğimi duraksamaya yer vermeyecek biçimde hesaplatılmalı, anılan belgeler, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; çekişmeli taşınmaza komşu kadastro parsellerine ait kadastro tespit tutanaklarının dayanakları uygulanmalı, 3116, 4785 ve 5658 sayılı Yasalar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesi'nin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K., 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasa'nın 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılmayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; kesinleşmiş orman kadastrosu bulunmadığından, yukarıda değinilen belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, hukuken ve bilimsel olarak ve Hukuk Genel Kurulu'nun 15.11.2000 gün ve 2000/20-1663/1694 sayılı kararında açıklandığı gibi eğimi %12'nin üzerinde olan toprak ve orman muhafaza karakteri taşıyan funda veya makiliklerle örtülü yerlerin orman niteliğinde ve 6831 sayılı Yasa'nın l/j bendi kapsamı dışında olduğu gözetilmelidir. Yukarıdaki yöntemle yapılan araştırma sonucunda çekişmeli taşınmazın evveliyatının ve fiili durumunun orman olmadığının, ancak tüm yönlerinin devlet ormanı ile çevrili orman içi açıklık olduğunun saptanması halinde 6831 sayılı Yasa'nın 17/2. maddesi kapsamındaki yerlerden olduğu düşünülmelidir. 6831 sayılı Yasa'nın 17. maddesi, orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat yapılmasına, hayvancılık amacı ile ağıl yapılmasına, bu kesimlerin özel mülke dönüşmesine izin vermez. 6831 sayılı Yasa madde: 17/1-2 Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere; her çeşit bina ve ağıl inşası ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması ve tarla açılması, işlemesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır. Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya Orman İdaresi'nce el konulur. Yanan yerlerde husule gelen enkaz hiçbir suretle eşhasa satılamaz. Bunlar resmi daire ve müesseseler ihtiyacına tahsis olunur. Yasa metninden açıkça anlaşıldığı gibi, hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım, inşaat ve hayvancılık yapmak amacı ile ağıl yapılamaz. Bu tür yerler özel mülk olamaz. Yönetim derhal el koyma hakkına sahiptir. Orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak orman kullanılacaktır. Bu kullanım nedeniyle yeni açma, genişletme, yangın oluşması önlenemeyecek ve orman bütünlüğü bozulacaktır. Ayrıca, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğu yoktur. Zira, öncesi orman olan ve ormandan açılan taşınmazlar, 6831 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre zaten orman sayılmaktadır. 17. maddede tanımı yapılan olgu, öncesi orman iken açılan yerlerle beraber ayrıca [HANGİ NEDENLE OLURSA OLSUN ORMAN İÇİ AÇIKLIKLARIN KAZANILAMAYACAGI İLKESİNİ İÇERMEKTEDİR VE AMACI ORMAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKTIR]. Yasa koyucu ayrı bir kavram oluşturmuş ve hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunu kapamıştır. Bu itibarla, dava konusu taşınmazın memleket haritasında açık alanda gözükmesi bu olguyu değiştirmez. Etrafı ormanla çevrili olan taşınmazlar özel mülke dönüşüp, tarım ve inşaata açıldığında orman bütünlüğünün bozulacağı tartışmasızdır. Dairemizin bu yoldaki kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenmiş ve yerleşik kararlar halini almıştır [Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.12.1997 gün ve 1997/20-830/1034, 10.12.1997 gün ve 1997/20-808/1039, 22.10.2003 gün ve 2003/20-665/614 sayılı kararları]. Ayrıca, bu tür yerler yasa gereği orman sayıldığı için, orman içi açıklık ve boşlukların zilyetlik yolu ile kazanılmasına yasal olanak yoktur. Dolayısıyla bu yollarla ormandan toprak kazanımından söz edilemeyeceğinden, orman içi açıklık olduğu saptanan taşınmazın özel mülke konu olamayacağı gözetil-melidir. Orman araştırması sonucunda davaya konu taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu saptandığı takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması gerekir. Öncelikle, 1985-1990'lı yıllardan sonraki aktüel durumunu gösteren memleket haritası ve hava fotoğrafları özel streoskop aletleriyle incelenmesi sonucu çekişmeli yerlerin hiç işlenmemiş durumda olduğu saptandığı takdirde, henüz zilyetlik olgusunun başlamadığı, dolayısıyla zilyetlikle kazanma süresinin dolmadığı, ayrıca serbest bölge haritasının uygulanması sonucu serbest bölge içinde kaldığı saptanırsa böyle bir yerin kişiler adına tescil edilemeyeceği düşünülerek dava ret edilmeli, aksi takdirde yapılacak keşifte tarım uzman bilirkişisi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, bu yolda rapor alınmalı; komşu parsellerin tutanak ve dayanakları getirtilip uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; varsa, zilyetlik tanıkları taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp, gerçek kişiler yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Yasa'nın 14. maddesi uyarınca, davacılar yanında, murisler yönünden de Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlükleri ile mahkeme Yazı İşleri Müdürlüğünden araştırma yapılıp, sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, yasanın getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı M....... vekilinin karar düzeltme isteminin KABULÜNE, Dairenin 09.06.2005 gün ve 2005/ 3429-7562 E.K. sayılı bozma kararının gerekçesinin KALDIRILMASINA, yerel mahkeme hükmünün yukarıdaki gerekçe ile (BOZULMASINA), 18.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.