Davacı Mustafa vekili Avukat Ali tarafından, davalı Maliye Hazinesi aleyhine 18.4.2005 gününde verilen dilekçe ile MK.nun 1007. uyarınca maddi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 3.3.2006 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 17.4.2007 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat Ali Avcı ile karşı taraftan davalı hazine vekili Avukat Hatice geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü Dava, tapu sicilinin tutulmasındaki hata (Yeni MK.1007. m) nedeniyle tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ve karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki kanıtlara göre, tapuda davacı adına kayıtlı olan taşınmaz sahte vekaletname ile önce Mehmet isimli bir kişiye ve daha sonrada bu şahıs tarafından Murat'a satılmıştır. Davacı, tamamen sahte olarak düzenlenmiş vekaletname ile yapılan satışı öğrenince tapu iptali ve tescil davası açmışsa da, ikinci alıcının iyi niyetli kabul edilmesi nedeniyle davası reddedilerek kesinleşmiştir. Davacı bunun üzerine açmış olduğu eldeki dava ile MK.nun 1007. maddesi uyarınca taşınmazının bedelini hazineden istemektedir. Yukarıda açıklanan olgular itibarıyla tapudaki usulsüz işlemin, noter dışında tamamen sahte olarak düzenlenmiş vekâletname ile gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Medeni Kanunun 1007. maddesinde sorumluluğun, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklandığı belirtilmektedir. Maddede öngörülen sorumluluk, kusursuz sorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar gören davalının kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Davalı da kusuru bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamak zorundadır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya hakkında zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması gerekmektedir. Somut olayda zarar gören davacının illiyet bağını kesebilecek ölçüde kusurunun olmadığı yine öngörülmeyen bir durumun da bulunmadığı görülmektedir. Her ne kadar zararlandırıcı sonucun ortaya çıkmasında bir üçüncü kişinin suç teşkil eden ve ağır kusur oluşturan eylemi varsa da, bu durum davacı yönünden illiyet bağını kesen bir neden değildir. Tamamen davacının bilgi ve kontrolü dışında gerçekleşmiş olan satış ve tapudaki tüm diğer işlemler davacı açısından illiyet bağının kesilmesi sonucunu yaratmaz. Sahte vekaletname ile yapılan satışlarda hazinenin sorumluluğu yönünden illiyet bağının kesilmesi ise sadece satış işleminin tarafı durumunda olan ilk alıcı hakkında söz konusudur. Yukarıda açıklanan nedenlerle ve somut olay itibarıyla MK.nun 1007. maddesi uyarınca davalı hazinenin sorumluluk şartları oluşmuştur. O halde davacının zarar kapsamı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan davanın tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz eden davacı yararına takdir olunan 500,00 YTL duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17.4.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.