Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11163 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 10260 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ :Ankara 11. Aile Mahkemesi TARİHİ :4.2.2010NUMARASI :Esas no:2008/797 Karar no:2010/114Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm her iki dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.1-Davalı-davacı kadından kaynaklanan, evlilik birliğinin sona ermesini gerektirir bir eylem kanıtlanamamıştır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda, sadakat yükümlülüğüne ( TMK. md. 185/son) aykırı davranışlarda bulunan davacı-davalı koca tamamen kusurludur. Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir.Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(TMK.md.166/2) Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. 2-Davalı-davacı kadının 05.11.20009 tarihli celsedeki beyanı göz önüne alındığında, karşı dava Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesinde düzenlenen boşanmanın fer'i (eki) niteliğindeki manevi tazminata ilişkin olmayıp, Türk Medeni Kanununun 25. ve Borçlar Kanununun 49. maddesinden kaynaklanan manevi tazminat isteğine ilişkindir. Aile Mahkemeleri, aile hukukundan doğan ( TMK. md. 118-395) dava ve işlerde görevlidir. (4787 S.K. md. 4/1) Manevi tazminata ilişkin karşı dava, Aile Mahkemesinin görevi dışında olup talep edilen tazminat miktarına göre Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girmektedir. Öyleyse karşı dava yönünden görevsizlik kararı verilmesi gerekirken; isteğin Türk Medeni Kanunu 174/2 madde kapsamında değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda l. ve 2. bentlerde açıklana nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.