Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 628 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 1 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSuç : Taksirle ölüme neden olmaHÜKÜM : TCK.nun 87/4, 27/1 delaleti ile 85/1,27/1,62/1 maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasıTÜRK MİLLETİ ADINAToplanan deliller, karar yerinde incelenip, sanık ...'ın maktul ...'e karşı taksirle ölüme neden olma suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde ceza sorumluluğunu kaldıran nedende sınırın kast olmadan aşılması ve suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma ilamına uyularak verilen hükümde düzeltme nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin vasfa, eksik incelemeye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, “5237 sayılı TCK.nun 87/4 ve 27/1 madde delaleti ile” bölümünün gerekli olmadığı halde hükme yazılmış olması yasaya aykırı ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasında yer alan "5237 sayılı TCK 87/4 ve 27/1 delaleti ile" ibaresinin çıkarılmasına karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 17/02/2016 gününde Üye ...'ın sanık lehine kazanılmış hak olmadığı ve kasten öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğinden hükmün bozulmasına dair karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi. KARŞI OYTokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 765 sayılı TCK'nın 448,50 maddelerinden cezalandırılması istemiyle açılan dava sonucunda, yerel Mahkeme 29/12/2004 tarihinde 765 sayılı TCK'nın 448. maddesinin delaleti ile TCK'nın 452/1,50,59/2 maddelerini uygulamak suretiyle sanığın 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, verilen cezayı 647 sayılı kanunun 6. maddesi gereğince ertelemiştir.Yerel Mahkemece 29/12/2004 tarihinde verilen bu kararı, sanık müdafi, katılanlar vekili ve o yer Cumhuriyet Savcısı temyiz etmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 5320 sayılı kanunun 8/2 maddesi gereğince yeniden değerlendirme yapılması gerektiği zorunluluğundan dosyayı Mahkemesine iade etmiştir.Yeni yasaların yürürlüğe girmesi nedeniyle, dosyayı ele alan yerel Mahkeme, 08/02/2006 tarihinde, 5237 sayılı TCK'nın 87/4,27/1 maddelerinin delaleti ile TCK'nın 85/1,27/1,62,51/1 maddelerini uygulamak suretiyle sanığın tecilli 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.Yerel Mahkemece 08/02/2006 tarihinde verilen bu kararı, sanık müdafi, katılan vekili ve o yer Cumhuriyet Savcısı temyiz etmiştir. Dairemiz 21/03/2008 tarihinde iki üyenin eylemin kasten öldürme suçunu oluşturduğuna dair karşı oyu ve oy çokluğu ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.Dairemizin hükmün onanmasına dair 21/03/2008 tarihli kararına karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından eylemin kasten öldürme suçunu oluşturduğu gerekçesiyle Yargıtay Ceza Genel Kuruluna itiraz edilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunda dosya ele alınmış, 24/02/2009 tarihli Ceza Genel Kurulunda 4 üyenin öncelikle dosyanın esasının incelenmesi ve suç vasfının tayini gerektiği karşı oyuna rağmen, esasla ilgili itiraz incelenmeksizin, Dairemizin düzelterek onama kararının kaldırılmasına, hükmün diğer yönleri incelenmeksizin CMK'nın 231. maddesinin 5 ve 14 fıkralarında gerçekleştirilen yasa değişikliği gözetilerek, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının tartışılması gerektiği gerekçesiyle ve oy çokluğu ile yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay Ceza Genel Kuruluna yapılan itirazın konusu, eylemin kasten öldürme suçunu oluşturacağıdır. İtirazın konusu kasten öldürme suçuna yönelik olmasına rağmen, bu husus inceleme dışı bırakılmak suretiyle işin esası çözülmeden, yeni yasaların yürürlüğe girdiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının tartışılması gerektiği belirtilmek suretiyle ve usulden hükmün bozulmasına karar vermek suretiyle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu itiraz konusunu kadük bırakmıştır.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararı üzerine dosyayı ele alan yerel Mahkeme, 16/03/2010 tarihinde, 5237 sayılı TCK'nın 81/1,21,27/1 maddeleriyle ve 27/1-son cümleden uygulama yapmak suretiyle, sanığın 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.Yerel Mahkemece 16/03/2010 tarihinde verilen kararı, sanık müdafi ve katılanlar vekili temyiz etmiştir. Dairemiz 17/02/2012 tarihinde verdiği kararda, sair yönleri incelenmeksizin yerel Mahkeme hükmünü; ''önce 5237 sayılı TCK'nun 81/1 ve 21. maddeleriyle, daha sonra eylemin taksirle işlendiğinden bahisle aynı yasanın 85/1 ve 27 maddeleriyle uygulama yapılmak suretiyle hükmün karıştırılması'' gerekçesiyle bozmuştur.Yerel Mahkeme 17/02/2012 tarihli bozma kararına uyarak yaptığı yargılama sonunda, 5237 sayılı TCK'nın 27/1 maddesinin delaletiyle 85/1 ve 27/1-son cümleyi uygulamak suretiyle sanığın 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.Yerel Mahkemenin 15/05/2012 tarihinde verdiği bu kararda sanık müdafi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dairemizce 19/02/2014 tarihinde incelenen yerel Mahkeme hükmü, sair cihetler yönünden temyiz istekleri ret edildikten sonra; ''Mahkemece sanığın taksirle insan öldürme suçundan netice itibariyle 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 08.02.2006 gün ve 184/28 sayılı kararın, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 21.03.2008 gün ve 1000/2218 sayılı kararıyla hükmün düzeltilerek onandığı, bu onama kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca suç vasfının kasten insan öldürme olduğu gerekçesiyle yapılan itiraz üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.02.2009 gün ve 2008/1-166-40 sayılı kararı ile öncelikle 5728 sayılı kanunla değişik CMK.nun 231/5, 14. maddeleri uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle ve değişik gerekçeyle itiraz kabul edilerek, sair cihetleri incelenmeden ve işin esasına girilmeden, Dairemizin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, mahkemenin 08.02.2006 gün ve 184/28 sayılı kararının bozulmasına karar verildiği anlaşılmakla, bağlayıcı nitelikteki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararı doğrultusunda mahkeme tarafından sadece CMK.nun 231/5 ve 14. maddelerinin uygulanıp uygulanmaması yönünden bir değerlendirme yapılması ile yetinilmesi gerektiği halde, işin esasına girilerek, mahkemenin 08.02.2006 gün ve 184/28 sayılı hükmündeki aynı yasa maddeleriyle, ancak bu kez ceza miktarlarında teşdit uygulamak suretiyle hüküm kurulması,'' gerekçesiyle bozulmuştur.Dairemizin 19/02/2014 tarihli bozma ilamı üzerine dosyayı ele alan yerel Mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra, 04/07/2014 tarihinde, 5237 TCK'nın 87/4,27/1 maddelerinin delaleti ile 85/1,27/1,62/1 maddeleri uygulanmak suretiyle sanığın 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair yeniden hüküm kurulmuştur. Yerel Mahkemenin bu hükmü, Dairemizin çoğunluğu tarafından 17/02/2016 tarihinde ''5237 sayılı TCK 87/4 ve 27/1 delaleti ile'' kısmı çıkartılmak suretiyle düzeltilerek onanmıştır. Dairemizin, Ceza Genel Kurulunun kararına atıf yapan 19/02/2014 tarihli kararı incelendiğinde, adeta Mahkemeye eylemin vasıflandırılması ile ilgili bir yetkinin verilmediği, Mahkemenin sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden inceleme yapması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Oysa Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararında açıkça işin esasının incelenmediği belirtilmiş olmasına göre, işin esasının bir şekilde yargı tarafından karara bağlanması gerekir.Bilindiği gibi Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararları, hem yerel Mahkemeleri hemde Yargıtay Ceza Dairelerini bağlayıcıdır. Başka bir deyişle Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına gerek Yargıtay Ceza Daireleri gerekse yerel Mahkemelerce uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenmeyen ve karar verilmeyen bir konuda uyma zorunluluğundan bahsetmek mümkün olmadığı gibi, karara bağlanmayan bir konuda değerlendirme yapılmasına da bir engel bulunmamaktadır.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24/02/2009 tarihli kararına baktığımızda sair yönlerin incelenmediği belirtilmek suretiyle karar verildiği görülmektedir. Öncelikle suç vasfına yönelik bir karar verilmesi gerekirken bu yapılmadan karar verilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önüne gelen bir konuda karar vermemiş olması, suç vasfının tayini yönünden çelişki içerisinde kalınmasına neden olmuştur.Yargıtay Ceza Genel kurulunun önüne ister direnme sonucu ister Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı sonucu bir dosya gelmiş olsun burada Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir temyiz davasından bahsedilir. Temyiz davasının özelliği, sanık tarafından temyize gelindiğinde hükmün sanık aleyhine sonuç doğurmaması, katılan tarafından temyize gelindiğinde ise hem sanık aleyhine hemde sanık lehine sonuç doğurmasıdır. Katılan taraf davanın her aşamasında verilen hükümleri temyiz etmiştir. Katılan taraf davanın her aşamasında hükümleri temyiz ettiğine göre sanık lehine kazanılmış hak oluşturacak bir durum bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenen bir dosyanın usulden bozulması mümkün olduğu gibi esastan bozulması da mümkündür. Bir dosyanın usulden bozulacak olması halinde artık esastan inceleme yapılmayacaktır. Ancak burada farklı bir durum söz konusudur. Dava esastan incelenerek eylem kasten öldürme olarak vasıflandırıldığında, ceza hükmün açıklanmasının geri bırakılması için belirtilen sınırın üzerinde olacağından artık usul bozması yapılacak bir durum kalmayacaktır. Şayet eylem Ceza Genel Kurulunda kasten öldürme olarak kabul edilseydi, bu durumda ancak kabule göre ve usulden belirtilen nedenle bağlı olarak bir bozma yapılabilecekti.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önüne gelen itiraz konusunda karar vermemesi sonucu oluşan duruma göre değerlendirme yaptığımızda; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun itiraz konusunu yeniden ele alıp incelemeden itiraz konusunun açıkta kalacağı, temyiz davası olarak önüne gelen bir hususta karar verilmemesi hallerinde, daha sonra verilecek ne yerel Mahkemenin ne de Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarının geçerli olamayacağı sonucuna varılacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önüne itiraz olarak gelen bir konuda karar verilmemiş olması halinde, Ceza Genel Kurulunun kararlarının bağlayıcılığının bir sonucu olarak, öncelikle bu konuda yeni bir karar vermesi Ceza Genel Kurulundan beklenmelidir. Şayet usulden bu çözüm kabul edilmediği takdirde işin esasına gelince: Maktul, yanında dayısının oğlu olan tanık ... ile düğün evinden traktörle süratli bir şekilde gelirken, yol kenarında bulunan çöp traktörüne çarpmamak istemiş, bu sırada direksiyon hakimiyetini kaybederek, bir kıraathanenin ön kısmına çarpmış, kıraathanenin ön camı kırılmış, ön kısımdaki muhafaza demirleri de zarar görmüştür. Maktul ile tanık ... duruma bakmışlar zarar verdiklerini görünce kaçmaya karar vererek buradan traktörle kaçmaya başlamışlardır. Kıraathaneye verilen zararla ilgili polise ihbar yapılınca polisler maktulün kullandığı traktörün peşine düşmüşler, bir müddet araçla takibi devam ettirmişler, maktulün polis aracının giremeyeceği yerlere traktörü sürmesi üzerine yaya olarak takip etmişler, bu sırada tanık polis memuru ... havaya 3 el ateş etmiş ise de maktul traktörü durdurmamıştır. Sanık polis memuru da yaya olarak traktörü takip etmiş 3-4 metre mesafeden bir el ateş ederek otopsi raporunda olduğu gibi öldürme filini gerçekleştirmiştir.Tanık ..., sanığın bir el ateş ettiğini söylemekte, sanıkta bir el ateş ettiğini iddia etmektedir. Otopsi raporunda maktulde iki giriş deliği olduğu bir çıkış deliği olduğu söylenmekte, maktulün gömleğinin arka kısmında da iki giriş deliği olduğu kayıtlı bulunmaktadır. Vücut içerisinde kalmış bir çekirdek olup olmadığı araştırılmış röntgen ve tomoğrafi çekilmiş ise de vücutta mermi çekirdeği kalmadığı belirtilmiştir. Çıkış kısmının elips şeklinde olması nedeniyle iki merminin aynı yerden çıktığı söylenebilirse de denilmiş ancak bu durumun pek mümkün olmadığı da belirtilmiştir. Maktulün vücudunda giriş delikleri olarak belirtilen iki delik birbirine çok yakın olup, traktörün oturak kısmında ise bir giriş deliği bulunmaktadır. Gömlekteki iki delikte birbirlerine çok yakın olup dosyada resimleri bulunmaktadır. Giriş delikleri olarak tarif edilen deliklerin trajesi tespit edilmiş değildir. İki giriş bir çıkış deliğinin olması ve vücutta mermi çekirdeği kalmaması bir çelişki olarak görülebilirse de bu husus yeterince incelenmediği için gerçek gözden kaçırılmıştır. Traktörün oturak kısmından giriş yapan merminin, traktörün oturak kısmından çıkarken ve oturak kısmının iç metal tarafında hasar yapması ile maktulün vücudunda mermi girişine benzeyen bir iz yaptığı gömleğinde bu sırada delindiği, yukarı seyirli merminin daha sonra yukarı doğru yönelerek, maktulün vücudunun üst kısmında bulunan yerden giriş yaptığı, yumuşak doku seyirli olarak ve traktörün metal oturak kısmına çarpması ile hızı azaldığı için elips şeklinde düzensiz bir şekilde vücuttan çıktığı anlaşılmaktadır. Zaten dosyada bulunan resimler bu hususu teyit etmekte, merminin vücuda üst taraftan girdiği, diğer izin mermi giriş deliğine tam olarak benzemediği görülmektedir. Şayet iki atış yapılmış olsaydı, traktörün oturağında da iki giriş deliğinin olacağı aşikardır. Bu durumda tanık ...'ın sanığın bir el ateş ettiği beyanı ve sanığın bir el ateş ettiği iddiaları doğrulanmaktadır.Sanığın olayın nasıl olduğu ile ilgili keşif sırasında beyanları alınmış, sanık traktöre biniş şeklini ve tabancanın nasıl ateş aldığını göstermiş ve gösterimlerine göre fotoğrafları çekilmiştir. Dosyada bu fotoğraflar bulunmakta olup sanık yukarıdan aşağıya doğru tabancayı tutar şekilde görüntü vermiştir. Zaten uzun boylu olan sanığın birde traktörün üzerine çıkması halinde duruş pozisyonuna göre yukarıdan aşağı doğru atış yapması dışında başka bir ihtimal mümkün değildir. Oysa yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere mermi girişi aşağıdan yukarıya bir seyir izlemiştir. Traktörün oturak kısmının fotoğrafları incelendiğinde de merminin yukarı seyirli olduğu anlaşılmakta, keşif sırasında dinlenilen polis memuru bilirkişi de merminin aşağıdan yukarıya seyirli olduğunu söylemektedir.Olayın en yakın görgü tanığı traktörün aşağısından 3-4 metreden ateş edildiğini söylemekte, maddi bulgularda bunu doğrulamaktadır. Polis memurlarının olaydan sonra jandarma bölgesi olan olay yerine plakanın düştüğü bahanesiyle giderek, olayı farklı yönlere çekmek amacıyla bir kuru sıkı tabancayı olay yerine bıraktıkları, bu durumun jandarma tarafından fark edilmesi sonucunda bu konuda bir iddia ileri süremedikleri anlaşılmaktadır.Bir tabancayla atış yapabilmek için öncelikle tabancanın emniyetinin açık olması ve tetik mekanizmasına bir kuvvet uygulanması zorunludur. Kuvvet uygulaması için tetiğin arasına parmağın sokularak tetiğin çekilmesi gereklidir. Yoksa hiç bir arızası bulunmayan bir tabancanın kendiliğinden ateş alması mümkün değildir. Sanığın savunmalarında ileri sürmüş olduğu, tabancanın koşarken kendisini engellediği için eline aldığı iddiasını doğru kabul etsek bile, tabancanın emniyetinin açık taşınması pek ihtimal dahilinde olmadığı gibi, silahın tetik kısmına basılmaması halinde silahın ateş almayacağı sabit olduğuna göre, polis memuru olan sanığın daha iyi koşmak için eline aldığı tabancanın tetik kısmına basılı şekilde taşımasını izah etmek mümkün görünmemektedir. Olay günü polis memurlarının ısrarla takipte bulunmalarına rağmen, bir anda neden takipten vazgeçtikleri, vurma olayının kasti hareketle yapıldığının da bir göstergesidir. Zira ısrarla takip yapan polislerin çok uzağa gidemeden durmuş olan traktörü neden takipten vazgeçtiklerinin başka türlü mantıklı izahı yapılamaz.Polisin silah kullanma yetkisinden hareketle olayı incelemek ve irdelemek gerekirse, öncelikle olayın çıkış sebebine bakmak gerekecektir. Polis memurlarına ihbar yapıldığında olayın ayrıntıları polis memurlarınca tam olarak bilinmemekte ise de, sonuçta maktulün taksirli bir hareketle kıraathaneye zarar verdiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere mala zarar verme suçu taksirle işlenebilen bir suç değildir. Bu konuda Yargıtayımızın çok sayıda kararı mevcuttur. Maktulün verdiği zarar ancak tazminat davası konusu olabilecektir. Maktulün eyleminin mala zarar verme suçu olup olmadığı o andaki duruma göre sanık polis memuru tarafından bilinemiyor olsa bile, şikayete tabi mala zarar verme suçunda, üstelik takip edilen traktörün plakası bilinmekte ve polise karşı olay anında saldırı niteliğinde bir eylemde yapılmamış iken, sanık polis memurunun silahını maktule yöneltip ateş etmesi, görevinin gereğinden sayılamaz. 5237 sayılı TCK'nın 27/1 maddesi kapsamında bir eylem olarak ta kabul edilemez. Sınırın kast olmaksızın aşılması gibi bir durum söz konusu olmayıp, hareket kasten yapıldığından, eylem kasten öldürme suçu kapsamındadır.Maktulün polis memurlarından kaçması, polis memurlarının lehine tahrik uygulanmasını da gerektirmez. Zira suçluyu takip etmek polis memurlarının görevlerinin bir parçasıdır. Bu itibarla daha önce tahrikin varlığına işaret eden karşı oy yazılarındaki görüşlere de katılmak mümkün değildir.Yukarıda açıklanan gerekçelere binaen sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğunu düşündüğümden, Dairemizin sayın çoğunluğunun, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 27/1 maddesi kapsamında taksirle öldürme suçu olduğuna dair görüşlerine katılmıyorum.17/02/2016 Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar eksik harcın yatırılması için önce normal bir süre verilmesi zorunlu olmayıp, mahkemece doğrudan kesin mehil verilebilir. Ne var ki, verilen kesin mehil makul bir süreyi kapsamalıdır. (...Kadastro sırasında dava konusu 136 ada 2 ve 6 ile 139 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar davalı C.. G.., 139 ada 6 parsel sayılı taşınmaz eşit paylarla davalı C.. G.. ve dava dışı Z. Y., 136 ada 3 ve 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz davalı M.. G.., 136 ada 4 parsel sayılı taşınmaz davalı H. G., 136 CEZA DAVALARINDA TEMYİZ HARCININ ÖDENMEMESİ CEZA DAVALARINDA HARCI ÖDENMEYEN TEMYİZ TALEBİNİN REDDİ HARÇLAR KANUNU Özel belgede sahtecilik suçundan sanık M.. Ş..’in 5237 sayılı TCK’nun 207/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2011 gün ve 206-572 sayılı hü Yargılama devam ettiği sürece ıslaha gerek olmaksızın inkar tazminatı istenebileceği MAHKEMESİ :Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R -Dava, faturalara day Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?