Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12145 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 12328 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: FATİH(KAPATILAN) 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 04/06/2009NUMARASI: 2008/77-2009/183Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, iştirak halinde mülkiyete konu 3 parsel sayılı taşınmazı özürlü kardeşlerine bakım karşılığı davalının kullanımına bıraktıklarını, davalının sonradan bakım borcunu yerine getirmediğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.Davalı,davanın reddini savunmuş, karşı davasında ise; taşınmaza davacıların rızası ile yaptığı zorunlu ve faydalı masraflar karşılığı 6.000,00.-TL nin 2000 tarihinden itibaren yasal faizi ile, ayrıca özürlü kardeşlerine yaptığı bakım masrafları karşılığı 5.000,00.-TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tazminini istemiştir.Mahkemece, davalının müdahalesinin haksız olduğu gerekçesi ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil, karşı dava ise tazminat isteklerine ilişkindir.Mahkemece, asıl davanın kabulüne, kaşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mahkemece kısa kararda “ … 500,00 TL ecrimisilin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karşı davanın kabulü ile 2.250,00 şer TL davacılardan alınıp karşı davacıya verilmesine, dava tarihinden itibaren faiz uygulanmasına, karşı davacının diğer bütün taleplerin reddine” karar verildiği; gerekçeli kararda ise ecrimisile 2.1.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faize hükmedildiği ve karşı davada hükmedilen tazminat dışında diğer istekler hakkında bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.