...’nin 03/07/2014 tarihli nüshasının 1. ve 12. sayfalarında, “‘Tutun Şu Savcıyı” manşetiyle, 04/07/2014 tarihli nüshasının 1. ve 16.sayfalarında “Evlerini Basın" başlığıyla ve 05/07/2014 tarihli nüshasının 1. ve 11. sayfalarında “Yanlışlıkla Basacakmış” manşetiyle yayımlanan yazılar nedeniyle ilgilisi .....'in, vaki düzeltme ve cevap isteminin kabulüne dair ... 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 25/08/2014 tarihli ve 2014/477 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 01/10/2014 tarihli ve 2014/1496 değişik iş sayılı kararını müteakip, ...Gazetecilik A.Ş.,... ve .... vekilleri tarafından tekzip metninin yayım şekli ile ilgili ek karar talep edilmesi üzerine, daha önce yayımlanmasına karar verilen cevap ve düzeltme yazısının ... Gazetesinin bir nüshasında, birinci sayfada, bir kez yayımlanmasına dair ... 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 06/11/2014 tarihli ve 2014/477 sayılı ek kararına yapılan itirazın reddine ilişkin ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 21/11/2014 tarihli ve 2014/2330 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 29/06/2015 gün ve 43004 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/07/2015 gün ve KYB. 2015-312538 sayılı ihbarnamesi ile dairemize sunulmuştur. Anılan ihbarnamede; 1-5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “.....yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” şeklindeki düzenleme karşısında, düzeltme ve cevap yazısının ilgili gazetenin sorumlu müdürüne gönderilmesi gerektiği, somut olayda sorumlu müdür adına çıkartılan tebligatın işyerinde daimi işçi imzasına tebliğ edildiği, sorumlu müdüre tebliğ edilmeme gerekçesinin tebligatta gösterilmediğinin anlaşılması karşısında, yapılan tebligatın usulsüz olduğunun gözetilmemesi sebebiyle, itirazın kabulü yerine, reddine karar verilmesi nedeniyle ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 01/10/2014 tarihli ve 2014/1496 değişik iş sayılı kararında,2-... 5. Sulh Ceza Mahkemesince, tekzip talebinin kabulüne karar verilmiş ise de, söz konusu haberin anılan gazetenin belirtilen nüshalarının birinci ve değişik sayfalarında kaleme alınmış uzun bir yazı olduğu, tekzibe konu yazının incelenerek nesnel bir olguya dayanıp dayanmadığı hususunun saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği, nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarihli ve 2007/7-28 esas, 2007/34 sayılı kararında yer alan, “Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında halkı objektif ve gerekçeleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasanın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü" sözlerin kullanılmaması gerekir. ... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, tekzibe konu yazıların haber değeri ile ilgili olarak, denetime olanak verecek şekilde mahkeme kararında somut bir gerekçe bulunmadığı nazara alındığında, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 01/10/2014 tarihli ve 2014/1496 değişik iş sayılı kararında,3-Tekzip metninin anılan Kanun'un 14/1. maddesi gereğince ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda yayımlanması gerekirken ek karar ile gazetenin sadece 1.sayfasında yayımlanmasına karar verilmesinin hatalı olduğunun dikkate alınmaması sebebiyle, itiraz üzerine verilen ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 21/11/2014 tarihli ve 2014/2330 değişik iş sayılı kararında, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararının kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;Dairemizin 10.03.2016 tarih ve 2015/10679 Esas - 2016/8087 sayılı kararıyla;I-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (1) nolu bendi yönünden yapılan incelemede;5187 sayılı Basın Kanunu'nun 14/1 maddesinin “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” hükmü gereğince, süreli yayınlarda şeref ve haysiyetinin ihlal edildiğini veya hakkında gerçeğe aykırı yayım yapıldığını iddia eden kişinin 5187 sayılı Kanun kapsamında düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması talebinin muhatabı ilgili gazetenin sorumlu müdürü olduğu cihetle; ... Gazetesinin 03/07/2014, 04/07/2014 ve 05/07/2014 tarihli nüshalarında yayımlanan haberler nedeniyle talep eden .... tarafından .... Noterliğinin 21/07/2014 tarih ve 25059 yevmiye nolu ihtarnamesiyle gazete sorumlu müdürü ... adına gönderilen düzeltme ve cevap yazısının “Tebliğ evrakı işyerinde daimi işçisi ... imzasına 04/08/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.” şeklindeki tebliğ işleminin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından, yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,II-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (2) nolu bendi yönünden yapılan incelemede;Kanun yararına bozma istemini içeren ihbarnamenin (2) nolu bendinde, tekzip talebinin kabulüne karar veren mahkeme isminin “ Sulh Ceza Hakimliği” yerine “Sulh Ceza Mahkemesi” olarak olarak belirtilmesi yazım hatası kabul edilmiştir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; Handyside/Birleşik Krallık ( B.No:5493/72, 07/12/1976) kararında " Düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki yaratmaz sayılan haberler veya fikirler için değil, fakat devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve yeniliğe kucak açma bunu gerektirir ve bunlar olmadan demokratik toplum olmaz." biçimindeki ve yine Lingens/ Avusturya (B.No: 9815/82, 08/07/1986) kararında da “Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme’nin 10 (1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10 (2). Fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49).Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir.” biçimindeki tespitleriyle “ifade özgürlüğü” yönünden ayrıntılı değerlendirmeler yapmış ve bu konuda kriterler belirlemiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarih ve 2007/7-28 E, 2007/34 K. sayılı kararında da; 5187 sayılı Basın Kanunu kapsamındaki cevap ve düzeltme istemleri hususunda yapılan değerlendirmede; “Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir.” denilmektedir.Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince;Kanun yararına bozma istemine konu somut olayda mahkemece, yukarıda anılan kararlardaki kriterlere uygun değerlendirme yapan ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 14/1 maddesi uyarınca “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapıldığı” kabul edilerek olaya ve dosya kapsamına uygun gerekçelerle cevap ve düzeltme yazısının yayınlanmasına karar veren ... 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 25/08/2014 tarih ve 2014/477 Değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemi yerinde görülmediğinden REDDİNE,III-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (3) nolu bendi yönünden yapılan incelemede ise;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 21/11/2014 tarihli ve 2014/2330 değişik iş sayılı kararının CMK'nın 309/4. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, karar verilmiştir.İTİRAZ NEDENLERİYargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 01.09.2016 tarih ve KYB-2015/312538 sayılı yazısı ile;Özel Daire ile aramızda oluşan uyuşmazlık; Gazete sorumlu yazı işleri müdürü olan sanığa cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının, ayrıca suça konu haberlerin 5187 sayılı Basın Kanun'un 14/1. maddesinde yer alan kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici nitelikte olup olmadığı veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılıp yapılmadığı, dolayısıyla düzeltme ve cevap isteminin kabul edilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen “…sorumlu müdür…yazıyı aldığı tarihten itibaren” kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat “sorumlu müdür” mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanun’un 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır. Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 1994/592-1450). Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir. Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu “kanundan doğan sorumluluk” niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/ Özek, Çetin: Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat: ... 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.Açıklanan sebeplerle Basın Kanunu’nun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür .... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında; “muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan ....isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir” şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında “belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi” statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanun’un 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” Tebligat Kanunu’nun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka derç edildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin “aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri” olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde “....” isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanun’un 17. maddesinin aradığı anlamda “muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi” olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir. Yargıtay kararlarında Kanun’un 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın “muhatabın daimi işçisi” olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da “daimi çalışma” anlamında şart koşulduğu görülmektedir. Yargıtay bir kararında “…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder (Teb. K. md. 18).” (Yargıtay 2. HD. 9.7.2012, 2012/1416, 19282). Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan “...” isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17. ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun hukuken sonuç doğurmaya elverişli bir tebligat ile yapılması gereklidir. Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanunu’nun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır.Yine, Düzeltme ve cevap hakkını düzenleyen 5187 sayılı Basın Kanu'nun 14. maddesi, kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde bu hakkın kullanılabileceğini düzenlemiştir. ...l ise yayımlanmasını istediği düzeltme ve cavap metninde ... Gazetesinin 03/07/2014 tarihli nüshasında "Tutun Şu Savcıyı", 04/07/2014 tarihli nüshasında "Evlerini Basın" ve 05/07/2014 tarihli nüshasında "Yanlışlıkla Basacakmış" başlığı altında yayımlanan haber içeriklerinin aleyhine, asılsız ve gerçeğe aykırı olduğunu belirtmiştir.Oysa ki; ... Gazetesinde yayımlanan haber içeriklerinde belirtilen olay nedeniyle, tekzip talep eden ... hakkında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği'nin 18/11/2015 gün ve 43862 sayılı soruşturma izni üzerine, ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16/12/2015 tarih ve 2015/12200 sayılı 2015/6 nolu fezleke ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanu'nun 89. maddesi uyarınca kovuşturmaya geçilmesi ve disiplin cezası uygulanması istemiyle fezleke düzenlendiği anlaşılmıştır.Yine, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/46627 soruşturma sayılı dosyasında,, ... hakında FETÖ/PDY üyesi olma suçundan yapılan soruşturma sonucunda, ... 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 18/07/2016 tarih ve 2016/463 sorgu nosu ile ... FETÖ/PDY üyesi olma suçundan TCK'nun 314/2 maddesi gereğince tutuklanmış olup, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesinin 16/07/2016 tarih ve 2016/4 Tedbir Esas, 2016/345 Karar sayılı kararıyla görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.Yukarıda açılananlarla birlikte, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarihli ve 2007/7-28 esas, 2007/34 sayılı kararında yer alan, “Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında halkı objektif ve gerekçeleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasanın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü" sözlerin kullanılmaması gerekir. ... Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, tekzibe konu yazıların haber değeri ile ilgili olarak, denetime olanak verecek şekilde mahkeme kararında somut bir gerekçe bulunmadığı nazara alındığında, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.SONUÇ VE İSTEM : Dairenizin, 10/03/2016 gün ve 2015/10679 Esas - 2016/8087 sayılı kanun yararına bozma istemlerinin REDDİNE dair kararının kaldırılması,... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 01/10/2014 gün ve 2014/1496 değişik iş sayılı hükmüne yönelik "KANUN YARARINA BOZMA TALEBİNİN KABULÜNE" karar verilmesi,İtirazın, Dairece, yerinde görülmemesi halinde ise de, dosyanın, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gönderilmesi, İtirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:KARAR:1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01/09/2016 tarih ve 2015/312538 sayılı itiraz istemi yerinde görülmüş olduğundan 6352 sayılı Kanun ile değişik CMK'nın 308/3. maddesi gözetilerek (1) numaralı sebep yönünden oy çokluğuyla, (2) numaralı sebep yönünden ise oybirliğiyle itirazın kabulüne,2-Dairemizin 10/03/2016 tarih ve 2015/10679 Esas 2016/8087 sayılı Kanun yararına bozma isteminin reddine dair kararın kaldırılarak yeniden yapılan incelemede;I-İtiraza konu bozma isteminin (1) nolu nedeni yönünden yapılan değerlendirmede;Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen “…sorumlu müdür…yazıyı aldığı tarihten itibaren” kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat “sorumlu müdür” mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanun’un 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına (sorumlusuna) yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır. Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 1994/592-1450). Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir (İçel, Kayıhan/ Ünver, Yener: Kitle İletişim Hukuku, 8. Bası, ... 2009, s. 204). Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu “kanundan doğan sorumluluk” niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/ Özek, Çetin: Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat: ... 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.Açıklanan sebeplerle Basın Kanunu’nun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür ... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında; “daimi işçisi ...l” şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında “belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi” statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanun’un 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”Tebligat Kanunu’nun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka derç edildikten sonra tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin “aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri” olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde “..” isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanun’un 17. maddesinin aradığı anlamda “muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi” olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir, belgelendirilememektedir. Yargıtay kararlarında Kanun’un 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın “muhatabın daimi işçisi” olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir içtihatta “…daimi işçi ibaresi altında tebligat yapılan (H)’nin 160 bağımsız bölümden oluşan işhanında işçi olarak kooperatif tarafından çalıştırıldığı … anlaşılmış olup, böylece muhatabın işçisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda duruşma davetiyesinin tebliği usulsüz olup …” (12. Hukuk Dairesi, 18.01.2002, 2001/22014, 2002/683). Yine bir başka kararda “sigortasız işçi çalıştırılabileceğinden bahisle adıgeçenin memur ve müstahdem kategorisinde kabulü mümkün görülmemiştir…” şeklinde içtihat edilmiştir (12. HD. 21.12.2004, 2004/22296, 26429). Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da “daimi çalışma” anlamında şart koşulduğu görülmektedir. Yargıtay başka bir kararında “…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder (Teb. K. md. 18).” (Yargıtay 2. HD. 9.7.2012, 2012/1416, 19282). Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan "...l” isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17. ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını (Muşul, Timuçin: Tebligat Hukuku, 5. Baskı, ... 2013, s. 43) yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun hukuken sonuç doğurmaya elverişli bir tebligat ile yapılması gereklidir. Bu itibarla, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanunu’nun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmaması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, BOZULMASINA, II-İtiraza konu bozma isteminin (2) nolu nedeni yönünden yapılan değerlendirmede;Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince;Kanun yararına bozma istemine konu somut olayda ...’nin 03/07/2014 tarihli nüshasının 1. ve 12. sayfalarında, “‘Tutun Şu Savcıyı” manşetiyle, 04/07/2014 tarihli nüshasının 1. ve 16. sayfalarında “Evlerini Basın" başlığıyla ve 05/07/2014 tarihli nüshasının 1. ve 11. sayfalarında “Yanlışlıkla Basacakmış” manşetiyle yayımlanan yazı içerikleri ve yazıya konu haber nedeniyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca C. Savcısı ... hakkında disiplin soruşturması başlatılması karşısında, haberin güncel ve gerçek olması, kamuoyunun ilgisini konu üzerine dikkat çekerek ilgililer hakkında denetim görevini üstlenmesi, haberin açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması ve mağdur hakkında haber içereğinde küçültücü ifadelere yer verilmediği gibi okuyucuya mağdurun hukuki yararının ihlal edildiği izlenimi de uyandırmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, ... 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 01/10/2014 tarihli ve 2014/1496 değişik iş sayılı kararının CMK’ nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, cevap ve düzeltme yazısının yayımlanmamasına, 29/12/2016 tarihinde (1) numaralı itiraz nedeni yönünden oyçokluğu, (2) numaralı neden yönünden oybirliğiyle karar verildi.