Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1494 - Karar Yıl 2017 / Esas No : 273 - Esas Yıl 2017





MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Ceza MahkemesiSuç : 5846 Sayılı Kanuna Aykırılık HÜKÜM : MahkumiyetBakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince verilen 15/10/2015 tarih 2015/415 esas, 2015/687 karar sayılı direnme kararına konu dava dosyası Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07/12/2016 tarih 2016/419 Esas 2016/624 Karar sayılı gönderme kararıyla;6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307. maddesinde yapılan deşiklik ve ekleme ile yine 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca yeniden incelenmek üzere dairemize gönderilmekle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince verilen 30/12/2010 tarih 2010/395 Esas 2010/745 Karar sayılı hüküm temyiz üzerine dairemizce incelenerek,Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizin de benimsediği 08/04/2014 tarih 2013/7-591 Esas, 2014/171 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere, bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçlarında suçun mağdurunun doğrudan eser sahipleri olmayıp toplum olduğu cihetle; UYAP ortamında yapılan araştırmada benzer eylemler nedeniyle sanık hakkında aynı gün incelemesi yapılan Dairemizin 2015/2000 Esas numarasında kayıtlı mahkemenin 2010/396 E. 2011/87 K. sayılı dosyasına ilişkin suç tarihinin 25.11.2009, iddianame tarihinin 30.03.2010 olduğu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan aynı mahkemenin 2012/47 E.- 2012/516 K. sayılı dosyasından suç tarihinin 03.03.2010, iddianame düzenleme tarihinin 02.01.2012 olduğu, Bakırköy 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2012/71 E.-/499 K. sayılı dosyasında suç tarihinin 10.09.2009, iddianame tarihinin ise 02.01.2012 olduğunun anlaşılması karşısında,Anılan dosyaların getirtilip incelenerek mümkün olanları birleştirilmesi, kesinleşmiş olanların ise suç ve iddianame tarihleri dikkate alınıp hukuki kesintinin iddianamenin düzenlenmesiyle gerçekleşeceği gözetilmek suretiyle, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı mağdura karşı aynı suçu birden fazla işleyip işlemediğinin ve hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılması zorunluluğu nedeniyle bozulmuştur.Bozma üzerine yerel mahkemece bozmaya konu ilamlar incelenip yeniden değerlendirme yapılarak önceki hükümde direnilmesine karar verilmiş ise de;Yargıtay Ceza Genel Kurulunun benzer bir hüküm nedeniyle aynı mahkemece verilen direnme kararını 25/10/2016 tarih ve 2016/19-509 esas, 2016/380 karar sayılı kararı ile eylemli uyma kabul edip dosyayı temyiz incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderdiği de gözetilerek Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 15/10/2015 tarih 2015/415 esas, 2015/687 karar sayılı direnme kararı da eylemli uyma kabul edilerek yapılan incelemede;Yerinde görülmeyen sair temyiz iddiaların reddi;Ancak;Ceza Hukukunda, yasadaki tanımlamaya uygun her sonuç ilke olarak ayrı bir suç oluşturur. Bu nedenle sanığın eylemi kaç sonuç meydana getirmişse o kadar da suç işlemiş sayılır. İşlediği her suç nedeniyle de ayrı ayrı cezalandırılır.Bazı hallerde ise değişik sonuçlardan dolayı sanığa ayrı ayrı cezalar verilmeyerek, tek ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla sonucun meydana gelmesine rağmen, sanığa tek ceza verilmesini gerektiren durumlardan biri, zincirleme (müteselsil) suçtur.Zincirleme suç, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80., 5237 sayılı TCK’nın da 43. maddesinde düzenlenmiştir.Zincirleme suç kavramının tarihi gelişimine bakıldığında ‘zincirleme suç kavramı Ortaçağda Glossatörler ve Postglossatörler tarafından ortaya atılmıştır. Müşterek bir kararla, aynı tip suçu birden çok işleyen failleri, kanunların öngördükleri şiddetli cezalardan korumak için çözüm arayan pratik hukukçular tarafından yaratılmıştır. Özellikle üç hırsızlık suçunun cezasının “ölüm” olmasının doğurduğu aşırılıkları yumuşatmanın çıkar yolu olarak düşünülen bu kurum, Zanardelli Kanunu’nda da yer almış ve buradan Türk hukuk sistemine girmiştir. (Bkz. Doç. Dr. Türkan Yalçın Sancar, TBB Dergisi, sayı 70,2007 sahife 247-248)5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;1- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,2- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,3- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği hususunda da kesin bir kural koymak mümkün değildir. Mesela iki suç arasında bir ay geçmemesinin kabulü durumunda otuz bir gün arayla, üç ayın kabulü halinde üç ay bir gün arayla suç işlenmesi durumunda aynı sorun yine devam edecektir. Bu nedenle, esas alınması gereken temel ölçüt zaman aralığından ziyade işlenen suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kalıp kalmadığı, suçlar arasında hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğidir.Bandrol yükümlüğüne aykırılık suçlarında sanıklar genellikle aynı suç işleme kararı ile hareket ederek eylemlerini devam ettirmekte, suç işledikleri tesbit edildiğinde de haklarında tutanak düzenlenmektedir. Görevlilerce düzenlenen her suç tutanağının müstakil suç sayılması (örneğin bir ay içerisinde ikişer gün arayla on beş ayrı suç tutanağı düzenlenip, on beş kez cezalandırılmaları) halinde TCK’nın 3. maddesinde öngörülen “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” ilkesinin korunamayacağı açık bir gerçektir.5846 sayılı Kanun’un haklara tecavüzün önlenmesi başlıklı 81. maddesinin 13. fıkrasında “Bandrol yükümlüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71’inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde, fail hakkında sadece 71’inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak; verilen ceza üçte biri oranında artırılır.” hükmü yer almakta ise de bu hüküm bandrol yükümlülüğüne aykırılık eyleminde meslek birliklerinin şikayetçi olması halinde de, suçun mağduru toplumu oluşturan bireylerdir şeklindeki kabulü değiştirmeyecektir. Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisine göre tüzel kişiler suçtan zarar gören olmalarına rağmen suçun mağduru sayılmayacaklardır.Açıklanan nedenlerle sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması, anılan maddenin uygulanması sırasında da, öncelikle görülmekte olan davada olayın özelliklerine göre kesinleşmiş davadan bağımsız olarak temel ceza belirlenip bu ceza üzerinden TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılarak evvelce kesinleşen cezanın mahsubu ile infaza esas sonuç cezanın tayin olunması, buna göre de;I- Önceki ve sonraki cezalar hapis cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 10 ay hapis, sonraki ceza 1 yıl 3 ay hapis cezası ise, sonuçta infazın 5 ay hapis üzerinden yapılmasına,II- Önceki ve sonraki cezalar adli para cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 6.000+80 TL sonraki ceza 7.000+200 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000 + 120 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,III- Önceki ve sonraki cezalardan biri hapis diğeri adli para cezası ise: iki durum söz konusu olacağından;a) Önceki ceza adli para cezası sonraki ceza hapis cezası ise, örneğin önceki ceza 6.000+80 TL adli para cezası sonraki ceza 1 yıl 15 gün hapis+ 100 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın( kesinleşen 6.000 TL karşılığı 10 ay hapis cezası olduğu gözetilerek) 2 ay 15 gün hapis ve 20 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,b) Önceki ceza hapis sonraki ceza adli para cezası ise, örneğin önceki ceza 10 ay hapis+80 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000 TL( 11 ay 20 gün hapisten çevrilir.) +120 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000+40 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,IV- Tüm olasılıklarda, önceki ceza sonraki cezadan fazla ise, örneğin önceki ceza 1 yıl 3 ay hapis+ 200 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000+120 TL adli para cezası ise, önceki ceza miktar itibariyle fazla olup onu da kapsadığından tayin olunan cezanın infaz edilmemesine karar verilmesi gerekirken, yerinde görülmeyen ve yasal olmayan gerekçelerle her eylem için ayrı ayrı cezaya hükmolunması,Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 22/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.