Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9757 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5477 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki birleşen alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün asıl birleşen dosya davacısı vekili ve davalılar vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek. Av.... ile davalılar vek. Av. ...'ün gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.-KARAR-Davacı vekili, taraflar arasında 25.04.2007 tarihinde bayilik protokolü imzalandığını, sözkonusu protokol uyarınca... lehine 17 yıl süreli intifa hakkı tesis edildiğini, kararlaştırılan yükümlülükler kapsamında davacı şirketin, davalılar ve taşınmaz lehine olmak üzere toplam 499.813 USD tutarında yatırım gerçekleştirildiğini, bayilik ilişkisinin yaklaşık 5 yıl 3 ay süreyle devam ettiğini, daha sonra başka bir dağıtım firması ile anlaşması sonucu sözleşmenin öngörülen süreden önce sona erdiğini, sözleşmenin intifa hakkı müddetince yani 17 yıl süreceği inancıyla müvekkili tarafından yatırımlar yapıldığını, bayilik hizmet bedelinin sözleşmenin geçersiz olan kısmına tekabül eden miktarının müvekkiline iadesi gerektiğini iddia ederek 395.400,00 TL bayilik hizmet bedelinin faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevabında, davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, intifa ivazını müvekkillerine ödemeyen davacının, intifa hakkına dayalı olarak müvekillerinden herhangi bir talepte bulunabilmesinin yasal dayanağının bulunmadığını, davaya konu ödemelerin bayilik hizmet bedeli olarak yapıldığını, hizmet bedeline konu bayilik sözleşmesi de beş yıl süreli olarak akdedildiğinden davacının bir alacağının olmadığını, müvekkilinin yapılan ödemeyi amacına uygun olarak kullandığını ve iyiniyetli olduğunu, davacının ticari ilişkiden gelir elde ettiğini, davacı talebinin fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Birleşen dosyada davacı vekili, taraflar arasındaki bayilik protokolünün eki niteliğinde olan taahhütname uyarınca davalı şirketin sözleşme süresince belirli miktarda ürün satmayı kabul ve taahhüt ettiğini, ancak 15.05.2007-15.05.2012 tarihleri ile sözleşmenin sona erdiği tarihten 04.09.2012 tarihine kadarki dönemde bayinin taahhüt ettiği miktarlarda beyaz ürün alımını gerçekleştirmediğini iddia ederek cezai şarttan doğan alacaklarının şimdilik 20.000 USD tutarının fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevabında, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre dava tarihinde intifa hakkının devam ettiği, 29.01.2013 tarihinde intifa hakkını terkin ettiği, bu nedenle intifa hakkı sebebiyle ödenen yatırım bedellerini davalılardan tahsilini talep etmesinin mümkün olmadığı, erken açılan davanın reddi gerektiği, bir an davanın erken açılmadığı kabul edilse dahi taşınmaz üzerine davacı tarafça yapıldığı bildirilen kalıcı yatırımların sözleşmenin gereği olarak sözleşme süresine bakılmaksızın yapılması gereken yatırımlar olduğu, ayrıca taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 5 yıl süreyle akdedildiği, Rekabet Kurulu kararları ve bayilik sözleşmesinin süresi nazara alındığında dava konusu bedellerin 5 yıl için ödendiğinin kabulünün zorunlu olup, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 5 yıl 3 ay süre ile devam ettiği nazara alındığında davacının sözleşme gereğince ödediği bedelleri istemesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu, her ne kadar davacı taahhüt ihlali nedeni ile birleşen davada cezai şart talebinde bulunmuş ise de, davalı üst üste 5 yıl taahhüt ettiği miktarda mal satmamasına rağmen davacı, taahhütname ile kendisine tanınan fesih hakkını kullanmadığı, her yıl taahhüt edilen miktar kadar mal alınmamasına rağmen kar kaybı istemeyen, 5 yıl üst üste taahhüt edilen miktarda mal almamasına rağmen fesih hakkını kullanmayan davacı sözleşmenin bitim tarihine kadar davalıdan herhangi bir talepte bulunmadığından sözleşmenin bitiminden sonra cezai şart talep etmesinin MK.nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-....nin 09.05.2012 tarihli yazısı ile asgari alım taahhüdü yönünden ihtirazi kayıt konulduğundan son yıla ilişkin asgari alım taahhüdüne bağlı cezai şart isteyebileceği gözetilmeden birleşen davanın tümden reddi doğru görülmemiştir. 3-Asıl dava, esasa ilişkin nedenlerle reddedildiğinden davalılar yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte belirtilen nedenlerle davacı yararına, (3) nolu bentte belirtilen nedenlerle hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, vekilleri Yargıtay duruşmasında hazır bulunan taraflar yararına takdir olunan 1.100,00'er TL duruşma vekalet ücretinin bir diğerinden alınıp yek diğerine verilmesine, peşin harçların istek halinde iadesine, 02.07.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.