Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2027 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 6315 - Esas Yıl 2008





Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmasız, davalı vekilince de duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Keşidecisi davacı şirket, lehdarı davalı İlhami olan 27.02.2006 tanzim, 30.06.2006 vadeli nakden düzenlenen 150.000.00 YTL'lik bonoya istinaden lehdar 10.11.2006 tarihinde keşideci hakkında icra takibi yapmıştır. Davacı vekili, müvekkili şirketin aile şirketi olup, güven duydukları kuzenleri dava dışı M.Sadık'a 03.12.2004 tarihinde düzenleme şeklinde ve-kaletname verildiğini, 09.08.2006 tarihinde de azledildiğini, vekil Mehmet'in azilden sonra ancak azil tarihinden önceki bir tarihi göstererek yakın arkadaşı davalı İlhami adına bono düzenleyip verdiğini, müvekkili ile davalı arasında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını belirterek bono ile borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, bononun vekaletin devam ettiği süre içinde düzenlenip verildiğini, azilden haberleri olmadığını belirterek, davanın reddini ve tazminata hükmedilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, bononun şirket kayıtlarında yer almadığını ve bonodaki imzanın dava dışı vekil M.Sadık'a ait olduğu konusunda da uyuşmazlık bulunmadığını, vekaletnamede vekile çek ve senet düzenleme yetkisi de verilmiş ise de, vekilin temsil yetkisini vekalet verenin yararına kullanması gerektiği, lehdarın vekil ile yakın arkadaş olduğunu, vekil ile üçüncü kişinin çıkar ve işbirliği ilişkisi var ise vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının MK'nın 2. maddesinin sonucu olup, bu kuralın hakim tarafından re'sen dikkate alınması gerektiğini, öte yandan bonoda bononun vekaleten imzalandığına dair ibare de bulunmadığını, bu nedenle dava konusu bono ile davacı şirketin borçlu olmadığının tespitine, davacının tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Davacı şirketin müdürü Çiğdem'in dava dışı M.Sadık'a verdiği, 03.12.2004 tarihli vekaletnamede şirket adına her türlü çek ve senet keşide etme yetkisi verildiği hususu mahkemenin de kabulündedir. Bonoda keşideci bölümde şirketin kaşesi ve adresi yazılı olup, vekaleten imza atıldığının bonoda gösterilmesi gerektiğine ilişkin bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Öte yandan davalı lehdar ile dava dışı vekilin arkadaş olmaları ve birlikte fotoğraf çektirmeleri tek başına vekilin temsil yetkisini kötüye kullandığının göstergesi olmaz. Ayrıca bononun azilnameden sonra düzenlendiği hususu da davacı tarafından kanıtlanamamıştır. Bu yönler dikkate alınmadan yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün davalı ya-rarına bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 20.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.