Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2169 - Karar Yıl 2017 / Esas No : 26925 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Sulh Ceza MahkemesiSUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesiHÜKÜMLER : Beraat Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; A) Sanık ... hakkında kurulan hüküm açısından Eyleme ve yükletilen suça yönelik katılan ....Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, B) Sanıklar ... ve ... hakkında kurulan hükümlerin temyizine gelince; I- Genel İlkeler: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır. Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır. Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir. “Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır. Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.” Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir. Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir. Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir. II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler: 2872 sayılı Kanunun ek 1/a maddesi “Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine, giderilmesine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 20. maddesinin (j) bendine göre Kanunda ve yönetmelikte öngörülen yasaklara veya standartlara aykırı olarak veya gerekli önlemleri almadan atıkları toprağa vermek yaptırım gerektiren bir eylem olarak tanımlanmıştır. Alıcı ortam olan toprağın kirlenmesinin önlenmesi başta olmak üzere çeşitli amaçlarla 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 1/a maddesine dayanılarak 08.06.2010 tarihinde Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik kabul edilmiştir. Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddesi; a) (b) bendi gereğince 05.07.2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-1’inde yer alan sınıflardaki maddeleri, b) (n) bendi gereğince kendi ekindeki Ek-1 listesinde yer verilen maddeleri, c) (z/ğğ) bendi gereğince Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek IV listesinde (A) ve (M) ile işaretlenmiş atıklarla, Ek-III/B’de yer alan eşik konsantrasyonu üzerinde değere sahip olan atıkları, d) (z/hh) bendi gereğince de Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (II) bendinde tanımlanan tehlikeli maddeler ve müstahzarlar ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3. maddesinde yer alan tehlikeli maddeler tanımına giren tüm maddeleri, Toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atık olarak kabul etmiş, (u) bendindeki düzenleme ile de kendi eklerinden olan Ek-2 Tablo 2’de yer alan faaliyetleri potansiyel kirletici faaliyetler olarak belirlemiş, ayrıca toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atıkların doğrudan toprağa verilmesini yasaklamıştır. Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine hizmet eden bu yönetmeliklerin yanısıra, “atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetimlerinin sağlanmasına yönelik esasları” belirleyen 2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ile “Her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesi, depolanması, taşınması vb faaliyetleri düzenleyen” 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin de toprak kirliliğine ilişkin yasaklamalarına değinmek gerekir. 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 18. maddesi, “evsel ve evsel nitelikli endüstriyel atıksuların, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemleri sonucunda ortaya çıkan, suyu alınmış, kurutulmuş çamuru” ifade eden ve katı atık sınıfında kabul edilen “arıtma çamurunun”, denizlere, göllere ve benzeri alıcı ortamlara, caddelere, ormanlara ve çevrenin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olacak yerlere dökülmesini yasaklamıştır. Bu durumda, alıcı ortamlardan toprağa verilmesi suç oluşturacak olan atığın, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında bulunması, bu kapsamda değilse; A) Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi karışısında, 05.07.2008 ile 08.06.2010 tarihleri arasında işlenen eylemler yönünden Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek-1 listesinde belirtilen atık türlerinden olması, B) 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi, toprağı kirleten, kirletme ihtimali bulunan atıklara ilişkin önceki yönetmelikten farklı nitelikte atık gruplarını oluşturması nedeniyle de 08.06.2010 tarihinden sonra işlenen suçlar bakımından, 4/b maddesinde bahsedilen kirletici unsurlara ilaveten, atığın; - (n) bendi ile kendi ekindeki Ek-1’de tablo halinde gösterilen jenerik kirletici sınır değerlerini aşması, - z/ğğ bendinde belirtilen nitelikte tehlikeli atık veya z/hh bendinde tanımlanan tehlikeli madde sınıfına ilişkin koşulları taşıması, Gerekmektedir. Farklı tarihlerde farklı atık listeleri benimsenmiş olması karşısında, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak suç tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelikte toprağı kirlettiği yahut kirletme ihtimali taşıdığı kabul edilen atığa, sonradan yürürlüğe giren yönetmelikte de yer verilmiş olmalıdır. III - Yargılamaya Konu Olay 17.05.2010 tarihli iddianame ile, suç tarihinde .... İlçe Jandarma Komutanlığına yapılan ihbar üzerine kolluk kuvvetinin suç yerine gittiği, burada.... Süt Fabrikasına ait traktörde sanık ...'in fabrikaya ait atık maddeleri dökmeye hazır vaziyette beklediğinin görülmesi üzerine kolluk kuvveti tarafından buna engel olunduğu, sanık ...'in alınan savunmasında söz konusu bölgeye daha önce de atık maddeleri döktüğünü ve bu hususu fabrika yetkilisi olan diğer sanığın talimatı ile yerine getirdiğini, sanık ...'nin ise söz konusu katı atık maddelerini suç yerine döktüklerini kabul ettiği ve bu bağlamda şüphelilerin çevrenin kasten kirletilmesi suçuna teşebbüs ettikleri iddiasıyla dava açılmıştır. 27.07.2009 tarihli iddianame ile, suç tarihinde sanıklardan....' ın fabrika idare amiri, ....' in ise arıtma tesis şefi olarak görev yaptığı, aynı süt fabrikasına ait katı atık maddelerinin aynı fabrikada şoför olarak çalışan sanık ... tarafından diğer sanık ...' in talimatları doğrultusunda plakasız bir traktör ile şikayetçilerden ....' ın .... Kasabasında Tepe mevkiinde bulunan tarlasına yasal izninin bulunmasına rağmen dökülmesi üzerine diğer şikayetçi....' in de kolluğa başvurarak katı atık maddelerinin döküldüğü yere yaklaşık 200-300 metre kadar yakında bulunan hayvan ağılının çevresine de aynı türden katı atık maddelerinin döküldüğünü beyan ederek şikayette bulunduğunu, şikayetçi ...' in kendisine babasında kalan .... Kasabasındaki....... Mekviindeki 8 dönümlük tarlasına da aynı fabrikaya ait traktörlerle katı atık maddelerinin döküldüğünü beyan ederek şikayette bulunduğunu, aynı konuya ilişkin olarak vatandaşlar tarafından yapılan ihbar ve şikayetler neticesinde 08/05/2009 tarihinde .... İl Çevre ve Orman Müdürlüğü görevlileri tarafından yapılan denetim sonucunda Aligöz Mevkiinde bulunan.... Gıda Sanayi ve Tic. A.Ş'. nin işletmesinden kaynaklanan kömür cürufları, atık su arıtma tesisinde çıkan arıtma çamurları, üretim artığı atıklarının işletmenin yaklaşık 500 merte doğusunda bulunan kendi arazisinin dışında yer alan yaklaşık 1000 metrekarelik alana 2872 Sayılı Çevre Kanunun 20/j ve toprak kirliğinin kontrolü yönetmeliğinin 7/a bendine aykırı olarak gelişi güzel döküldüğünün tespit edilerek idare para cezası uygulandığı, sanıklardan....' in alınan savunmasında söz konusu katı atık maddelerinin sanık ...' in talimatıyla döküldüğünü beyan ettiğini, ancak sanık ...' in bunu kabul etmediğini, söz konusu fabrikada idari amir olarak görev yapan ....' ın da alınan savunmasında katı atık maddelerinin döküldüğü yerin fabrika yönetim kurulundaki bir şahsın arazisi olduğunu belirterek suçlamayı kabul etmemiş ise de; dinlenen tanık beyanı olay yeri inceleme tespit tutanağı ve denetim raporu karşısında bu savunmalara itibar edilmeyeceği, bu suretle sanıkların çevreyi kasten kirlettiği iddiasıyla dava açılmıştır. Yerel Mahkemece, açılan söz konusu davalar, hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmiştir. Dosya kapsamında çevre kirliliğine meydana geldiği yere ilişkin fotoğraflar temin edilmiş ve çevre mühendislerinden oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Bilirkişiler raporlarında özetle, dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgeler doğrultusunda .... Gıda San. Ve Tic. A.Ş firmasının... ili.... İlçesi .... mevkiinde süt ve süt ürünleri işleme konusunda faaliyet gösteren tesisinin faaliyetleri neticesinde oluşan arıtma çamurları, kömür cürufları vb. atıkların bu tesisin bulunduğu bölgedeki muhtelif alanlara atılması olayı ile ilgili olarak dosya içeriğindeki tüm bilgi ve belgelerin değerlendirilerek, sorumluların kusur durumlarının tespiti hususlarına ilişkin hususların değerlendirilmesi neticesinde, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 10. Maddesi uyarınca üretim, tüketim ve hizmet faaliyetleri sonucunda oluşan atıklarını alıcı ortamlara doğrudan veya dolaylı vermeleri uygun görülmeyen tesis ve işletmelerin atıklarını yönetmeliklerde belirlenen standart ve yöntemlere uygun olarak arıtmak ve bertaraf etmekle ettirmekle ve öngörülen izinleri almakla yükümlü olmaları, tesis ve işletmeler tarafından Çevre Kanunu ve bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe giren yönetmeliklere uygunluk sağlamak, tedbirler almak ve bu tedbirleri etkili olarak uygulanmasının sağlanması zorunluluğu, tesis ve faaliyet sahipleri tarafından çevre mevzuatı hükümlerine uyum sağlama yönündeki sorumluluklarının ..., ... ya da diğer 3. Şahıslara verildiği ya da bu konuda yetki verildiği yönünde bir belge olmadığından dolayı .... Gıda San ve Tic A.Ş firmasının sahibi ya da temsilcisinin dava konusu olayda asıl kusur sahibi olduğu kanaatini taşımakta olduklarını, ancak; bu atık ve artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik gösterebilecek türden olmasına karşın meydana gelen durumda kalıcı bir kirlilik tespiti yapılmamış olması nedeni ile bu kirliliğin kalıcı etkilerinden de bahsedilemeyeceği gibi bahsedilen atıkların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek kadar risk taşımadığı kanaatini taşıdıklarını beyan etmişlerdir. Sanık ... mahkeme aşamasında alınan savunmasında; “Ben daha önce Jandarmada ifade vermiştim o ifademi tekrar ederim. Ben olaydan yaklaşık bir hafta önce işe girmiştim. İşe girerken sözleşme imzalamıştım. Ben arıtma tesisi bölümünde çalışacaktım ve katı atıkları römorkla dökecektim. Bana katı atıkları dökeceğimiz yeri ... daha önce bu işleri yapan işçi ile gidip dökeceğim yeri öğrenmemi istedi. Bende onunla gidip yeri öğrendim. Ve katı atıkları daha önce dökülen yere bende dökmeye başladım. Günde bir defa olmak üzere yaklaşık on gün katı atıkları söz konusu yere döktüm ben sadece bana verilen talimatı yerine getirdim. Onun haricinde çevreyi kirletmek gibi bir kastım yoktur” şeklinde beyanda bulunmuştur. Sanık ... mahkeme aşamasında alınan savunmasında; “Ben .... A.Ş de olay tarihinden yaklaşık bir yıl önce girmiştim. Burada idari amir olarak görev yapmaktaydım. Süt fabrikasının katı atıkları yönetim kurulunun aldığı karar ve .... Belediyesinin gösterdiği yer doğrultusunda hazine arazısınde bulunan bir taş ocağına dökülecekti. Bilgime göre katı atıklar da hep buraya dökülmekteydi. BIz bu olay olana kadar bütün katı atıkların bize gösterilen yere döküldüğünü sanıyorduk. Katı atıkların döküldüğü yerin şahıs arazisi oludğunu ve şahıs arazisine dökülüp dökülmediğini de bilmiyorum. Yönetim kurulundaki görev paylaşımı nedeni ile bu tür işlerle çevre mühendisimiz.... bey ilgilenmekteydi. Işçilere katı atıkları nereye dökeceklerini o göstermiş olmalı. Yine denetimi de kendisinin yapması gerekiyordu. Biz şu an Çevre Müdürlüğünden aldığımız izinle katı atıkları yönetim kurulu üyelerinin tarlalarına atmaktayız ve halen katı atık maddelerini çamur kurutma tesisinde kurutmaktayız. Bu olaya ilişkin bir kastımız ve ihmalimiz yoktur” şeklinde beyanda bulunmuştur. Sanık ... ise mahkeme aşamasında alınan beyanında özetle, söz konusu şirkete ait tesiste arıtma şefi olarak görev yaptığını, ... isimli şahsın bir hafta önce göreve başladığını, kendisine daha önce atıkları döken arkadaşlarla birlikte aynı yere götürüp dökmesini söylediğini,, söz konusu atıkların kendisinin görev yaptığı sürede taş ocağı diye bilinen mevkiye döküldüğünü, göreve başladığı tarihte atıkların .... Belediye çöplüğne döküldüğünü, atıkların döküleceği yeri şirket yönetim kurulunun belirlediğini, bu konudaki talimatı yönetim kurulunda görev yapan ... isimli şahsın verdiğini, kendisinin de bu talimat doğrultusunda işçilere talimat verdiğini, atıkların plakasız traktörle döküldüğünün doğru olduğunu ancak plakanın plakasız olma sebebini bilmediğini, suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiştir. Kömür küllerinin, Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek-1 Listesinde Q8 olarak işaretlenmiş endüstriyel işlem kalıntısı atık, aynı Yönetmeliğin EK IV listesinde 10 numaralı bölümde ısıl işlemden kaynaklanan atık, 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinin 3/a maddesi yollamasıyla 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’nin 2, 3. maddesindeki katı atık, sanayi ve ticarethane atığı olarak nitelendirilmesi mümkündür. Bahsedilen atığın, alıcı ortam olan toprağa verilmesi ile 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 20/j, ek 1. maddesi ile anılan yönetmeliklere aykırı davranılarak alıcı ortam olan toprağın, dolayısıyla çevrenin kasten kirletildiği sonucuna ulaşılmıştır. Tüm dosya kapsamına göre, sanık ...’nın arıtma tesisi sorumlusu olduğu, sanık ...’in ise atıkları dökmekle görevli şöför olduğunun belirlendiği, sanıkların mahkeme aşamasındaki ifadeleri, tanık beyanları ve olay tutanakları değerlendirildiğinde, sanıklar ... ve ...’in çevrenin kasten kirletilmesine neden oldukları anlaşılmasına karşın, yetersiz gerekçe ile sanıkların beraatine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. IV – Sonuç ve Karar Açıklanan gerekçelerle katılan .... Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.