MAHKEMESİ :..........Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı, sürücüsü olduğu aracın önüne aniden çıkan çocuğa çarpmamak için fren yaptığını ve davalı aracının yüksek hızla gelip aracına arkadan çarptığını, ..... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2014/1 D.İş dosyasında alınan raporla davalının asli kusurlu bulunduğunu ve kendi aracındaki hasar bedelinin 3.850,00 TL. olarak hesaplandığını, ayrıca 2013/19 D.İş sayılı dosya ile tespit yaptırdığını, aracındaki hasar bedeli 3.850,00 TL. ve tespit masrafları 4.000,00 TL. toplamı 7.850,00 TL. maddi tazminat ile, kazadan sonra başını çarpıp sarsıntı geçirdiği ve manen zarar gördüğü için 5.000,00 TL. manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalılardan tahsilini talep etmiştir. Davalı ...... vekili, dava mutlak ticari dava olduğundan Asliye Ticaret Mahkemesi'nin görevli olduğunu, poliçe limitiyle sınırlı olarak davacı zararından sorumlu olduklarını, tespittte yokluklarında alınan raporu kabul etmediklerini, tespit masraflarının dolaylı zarar olması nedeniyle teminat dışı olduğunu, davacının manevi tazminat talebinin de teminat dışı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı ..., usulüne uygun tebligata rağmen, davaya cevap vermemiş ve duruşmaları takip etmemiştir.Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 875,00 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalılardan müteselsilen tahsiline, davacının tespit dosyalarında yaptığı masrafların davalı kusuru olan % 25 oranında davalılardan müteselsilen tahsiline; davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, maddi hasarlı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK'nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş,çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK'nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK'nun 294-297. Maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK'nun 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 09.04.2015 tarihli kısa kararda "Tespit dosyalarındaki masrafların % 25 oranındaki davalı kusuruna denk gelen miktarının davalılardan müteselsilen tahsiline" denildiği halde, gerekçeli kararda " Davacı tarafın ..... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2014/1 Değişik İş sayılı dosyasında yapmış olduğu toplam 610,70 TL. ile aynı mahkemenin 2013/19 Değişik iş sayılı dosyalasında yapmış olduğu 1.133,50 TL. masraf olmak üzere toplam 1744,20 TL. yargılama giderinden davalı ...'in %25 oranındaki kusur durumuna göre hesap edilen 436,05 TL'sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline" şeklinde hüküm tesis olunduğu görülmektedir. Ayrıca, mahkeme gerekçeli kararının yazımında, kararın gerekçe kısmında tespit dosya masraflarının davalılardan ...'in kusur oranına denk gelen miktarının bu davalıdan tahsili yönünde hüküm tesis edildiği belirtilmesine rağmen, hüküm fıkrasında bu masrafların davalılardan müteselsilen tahsiline hükmolunarak, kararın gerekçesi ile sonucu arasında çelişki yaratıldığı görülmektedir. Bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir. Bozma neden ve şekline göre, davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma neden ve şekline göre, davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 25/01/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.