MAHKEMESİ :.............Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki rücuen tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda,kararda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm,davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R-Davacı vekili, davalı ...'ın sürücüsü, ...'nın işleteni olduğu aracın şirketleri tarafından kasko sigorta poliçesi ile sigortalanan araca çarpmasıyla trafik kazası meydana geldiğini, sigortalılarının aracında oluşan hasar bedeli 3.054,00 TL'yi ödeyerek haklarına halef olduklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3.054,00 TL'nin ödeme tarihi olan 21.01.2013'ten işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.Davalı ..., davaya konu kazayı kendisinin yaptığını, kazadan 3-4 ay önce motorsikleti dahili davalıların murisi ...'dan haricen satın aldığını; ancak vergi borçları nedeniyle kaydını üzerine alamadığını, dahili davalıların ve murislerinin kazayla ilgisinin olmadığını, aracın malikinin kendisi olduğunu, davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.Dahili davalılar, usulüne uygun olarak tebligat yapılmasına rağmen, davaya cevap vermemişlerdir.Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle, davalı ... (...........) hakkındaki davanın kabulü ile 3.054,00 TL'nin ödeme tarihi olan 21.01.2013'ten işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, dahili davalılar hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, trafik kazası nedeniyle oluşan maddi zararı sigortalısına ödeyen sigortacının, araç sürücüsü ve araç işleteninden rücuen tazminat istemine ilişkindir.İşleten tanımı,2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK'nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır.Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay'ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.2918 sayılı KTK'nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay'ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenme-sinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.Bunun yanında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 20/d bendi “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Yasa'nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir. Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında; mahkemece, dava konusu trafik kazasına karışan ve dahili davalıların murisi ...'nın işleteni olduğu aracın, kazadan önce diğer davalı sürücü ...'a haricen satılmış olması nedeniyle, dahili davalılar ile murislerinin işleten sıfatının kalmadığı gerekçesiyle dahili davalılar hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmiştir.Yukarıda anılan 2918 sayılı KTK'nun 3. maddesi ve 20/d maddesi birlikte göz önünde bulundurulduğunda, kazaya karışan aracın dahili davalıların murisi ... adına tescilli bulunması, aracın maliki olan bu kişi tarafından aracın kanunen aranan resmi şekle uygun olarak diğer davalıya satışının yapıldığını gösterir herhangi bir kaydın bulunmaması, dahili davalıların da bu yönde herhangi bir savunmalarının bulunmaması, haricen satım hususunu kabulün 3. kişi konumunda bulunan davacı sigortacıya karşı ileri sürülmesinin mümkün olmaması gözetilerek; araç işleteni sıfatı devam eden ...'nın mirasçısı olan dahili davalıların da zarardan sorumlu olduğu gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirmeyle husumetten red kararı verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 11/01/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.