MAHKEMESİ : Konya 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 20/11/2012NUMARASI : 2008/60-2012/479Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacılar vekili, davalıların işleteni ve sürücüsü olduğu aracın davacı Zeynep'in eşi, küçük davacılar Hasan Ahmet ile H.. M.. babası, Hasan ve S.. T..'nin müşterek çocukları, diğer davacıların da kardeşi olan G.. T.. yönetimindeki motosiklete çarparak ölümüne sebebiyet verdiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacı eş ve küçük çocukların her biri için 1.000,00'er TL. destekten yoksun kalma tazminatı ile davacı eş Zeynep için 50.000,00 TL., davacı küçükler için 20.000,00'er TL., diğer davacıların her biri için 5.000,00'er TL. manevi tazminatın faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, toplanan delillere göre, davacılar Zeynep, Hasan Ahmet ve H.. M.. maddi tazminat taleplerinin reddine, davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.1-) 1086 Sayılı HUMK'nun 388 ve 389. maddeleri ile 6100 Sayılı HMK'nun karşılık 297/1-2 maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.Somut olayda, 20.11.2012 tarihli kısa kararda davacı Hasan ve S.. T.. lehine 5.000,00'er TL. manevi tazminata karar verilmiş olmasına karşın gerekçeli kararda bu yönde bir hüküm yoktur. Ayrıca; bir kısım davacıların maddi tazminat taleplerinin gerekçesi gösterilmeden reddine karar verilmiş olup, yukarıda açıklandığı üzere hüküm fıkrası taraflara yükletilen hak ve sorumluluklar ile infaza elverişlilik yönünden açık olmayıp, taraflar yönünden şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olduğundan, bu yön yukarıda açıklanan yasa maddelerine açık bir aykırılık oluşturduğundan (10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 K sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında da belirtildiği üzere) hükmün bozulması gerekmiştir.Kabule göre;BK.'nın 47. maddesi hükmüne göre (6098 sayılı BK. md. 56), hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Somut olayda, davalı tarafa ait aracın %75 oranında asli kusurlu olarak sebebiyet verdiği olayda, davacı Zeynep'in eşi, davacılar Hasan Ahmet ile H. M.. babası 31 yaşındaki G.. T.. vefat etmiş, geriye olay tarihinde 31 yaşında olan davacı eşi ve 9 ile 7 yaşındaki küçük çocuklarını bırakmıştır.O halde, olaydaki kusur durumu ile meydana gelen ölüm sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davalının sorumluluğun niteliği de göz önünde tutularak, davacı Zeynep ile davacılar Hasan Ahmet ve H.. M.. için olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşecek şekilde hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan düşük manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.Diğer yandan mahkemece, dava konusu olaya ilişkin olarak davacı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından davalılar aleyhine Konya 3.İş Mahkemesinin 2009/607 Esas sayılı dosyası ile ölenin hak sahiplerine bağlanan peşin sermaye değerli gelir yönünden açılan rücuen tazminat davasının sonucu beklenerek, maddi tazminat talepleri yönünden aktüerya uzmanı farklı bilirkişilerden alınan 31.1.2011 tarihli hesap raporu ile 12.12.2011 tarihli rapor ve 2.raporu düzenleyen bilirkişinin ek raporları arasında meydana gelen çelişkiler giderildikten sonra varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması da isabetli değildir. 2-)Bozma neden ve şekline göre davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan sebeplerle bozma nedenine göre bu aşamada diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 5.5.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.