MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalılar .. ve . vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili,davacıların desteğinin sevk ve idaresindeki motorsiklet ile davalıların sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısı olduğu aracın çarpışması sonucu yaşanan kazada desteğin vefat ettiğini ve yolcu olan ...'in de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığını, kazanın davalı tarafın ağır kusurundan kaynaklandığını belirterek davacılar .. ve ,, için ayrı ayrı 5.000,00'er TL maddi, 25.000,00'er TL manevi, davacı .. için 100.000,00 TL manevi, 20.000,00 TL maddi tazminat ile 2.500,00TL cenaze giderinin tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken, yargılama aşamasında maddi tazminat taleplerinin ödeme nedeni ile konusuz kaldığını belirtmişlerdir.Davalı Sigorta şirketi vekili, ödemeler nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.Diğer davalılar vekili, kusurun kendilerinde olmadığını ve talep edilen miktarların fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak; konusuz kalan maddi tazminat talebinin reddine, anne ve babanın her biri için 15.000,00 TL, eş Miyese için 60.000,00 TL manevi tazminatın davalılar ... ve ..'den müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş; hüküm davalılar .. ve . vekili tarafından temyiz edilmiştir.1- 10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğünün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak keza İBK'nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294 - 297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır. Eldeki dava dosyasında kısa kararda faiz ile ilgili bir hüküm kurulmamışken gerekçeli kararda dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi bozma nedeni yapılmıştır.2-Kabule göre de; manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat, bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan miktar kadar olması gerekir. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Somut olayın oluş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, olay tarihine göre paranın alım gücü gibi nedenler dikkate alındığında, sadece davacı eş için hükmedilen manevi tazminat miktarı biraz fazla olup, daha uygun manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile verilen hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar Cumali Ateş ve Acarsan Anonim Şirketi'ne geri verilmesine 16.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.