Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4299 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 18401 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili, davalı şirkete ait olup müvekkili şirkete trafik (ZMSS) sigortalı aracın diğer davalı alkollü sürücü idaresinde iken sebebiyet verilen trafik kazasında vefat eden kişinin hak sahipleri için davacı tarafından 57.500,00 TL tazminat ödendiğini ve davalılara rücu hakkı doğduğunu ileri sürerek, şimdilik 20.000,00 TL'nın ödeme tarihinden itibaren faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece toplanan delillere göre, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, trafik sigorta (ZMSS) poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. 1-)2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4/2 maddesinde “Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebilir” hükmü mevcut olup, buna göre davacı sigortacı söz konusu davayı ancak kendisiyle sözleşme yapan akidine karşı açabilecektir. Somut olayda, davalı ... davacıya trafik sigortalı olan ve dava dışı 3.kişinin zararına neden olan aracın sigorta ettireni (sigorta sözleşmesinin tarafı) olmadığından hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekirken, bu davalı yönünden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. 2-)Diğer davalı sigorta ettiren hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 2918 sayılı KTK.nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin "Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı" başlıklı 97. Maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan "b-2" bendinde "alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır. Ayrıca Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektiren olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır. Bununla birlikte Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK'nun 48. Maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde,yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir. O halde, zararın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına zararın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda zararın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK'nun 1281.maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir. Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağı ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları) Somut olayda; kazadan sonra düzenlenen kaza tespit tutanağında davacıya sigortalı aracın sürücüsü (davalı) ...'ın alkol durumunun doktor raporu ile belirleneceği belirtilmiş olup, ... Devlet Hastanesi'nden saat 23.10'da yapılan doktor muayenesi ile alınan adli raporda sürücünün sadece “alkollü olabileceği” ibaresine yer verilmiş, alkol oranına dair bir tespit ve ölçüm yapılmamıştır. Aynı şekilde, olaydan sonra sürücünün muayenesini yapan ve ceza yargılaması sırasında tanık olarak dinlenen doktor sürücünün alkollü olduğunu ifade etmiş ise de yukarıda açıklandığı üzere, sürücünün kaza anındaki alkol oranına dair bir tespit bulunmadığından, olayda alkolün münhasıran etkili olup olmadığı ve alkol dışında başka unsurların kazaya etken olup olmadığının, dolayısıyla, olayda münhasırlık unsurunun belirlenmesinin olanaklı olmadığı açıktır. O halde, davalı sigorta ettiren yönünden de davacının rücu hakkını kanıtlayamadığı, dolayısıyla hasarın trafik sigorta teminatı içinde kaldığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 16.3.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.