Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3915 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 4399 - Esas Yıl 2007





Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı ile davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili, davalılardan Halil 'in vergi borçlarının tahsiline imkan bırakmamak için kendisine ait taşınmazı cebri satış yolu ile M.Nuri 'a, M.Nuri aynı gün borçlunun babası Murat 'e, Murat'ında daha sonra Huriye 'e sattığını öne sürerek satış işlemlerinin iptali ile taşınmazın Halil adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar davanın reddini istemişlerdir. Mahkemece davanın kabulüne, satış işlemlerinin Halil hakkında 379910015 hesap nosu ile yürütülen vergi borcu tahsiline ilişkin takip konusu alacak ve ferileri miktarıyla sınırlı olmak üzere iptaline, davacı alacaklıya taşınmazın haciz ve satış isteme yetkisinin verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı ile davalılar tarafından temyiz edilmiştir. 1-Davanın kabulüne karar verilip alacağı oranında kedisine cebri icra hakkı tanınmış olmasına göre davacı Hazinenin temyiz itirazları yerinde değildir. REDDİNE, 2-Davalıların temyizine gelince:Dava 6183 sayılı yasanın 24 ve devam eden maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece borçlu davalı Halil 'in ekonomik sıkıntı içinde olduğunun diğer davalılar tarafından bilindiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişsede varılan sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Davacı idare, davalılardan Halil 'in vergi borcunun tahsiline imkan bırakmamak amacıyla kendisine ait taşınmazı muvazaalı olarak sattığını öne sürerek dava açmıştır. Gerek davacının iddiası gerekse toplanan deliller karşısında davaya konu edilen tasarruf 6183 sayılı yasanın 30. maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu maddeye göre tasarrufun iptaline karar vermenin koşulu borçlu ile tasarrufta bulunan kişinin kamu borcunun bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak için borçlunun tasarrufta bulunduğunu bilmesi veya bilmek durumunda olmasıdır. Somut olayda borçlu Halil'in dava konusu taşınmazı dava dışı 3. kişilerden satın aldığı sırada taşınmaz üzerine konulan ipotek nedeniyle 3. kişiler tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle yapılan icra takibi sonunda icra müdürlüğünce taşınmazın kıymet takdiri yaptırılarak açık artırmaya çıkarıldığı ve ihale suretiyle davalı M.Nuri 'a satıldığı, M.Nuri tarafından davalılardan Murat 'e ondan da Huriye 'e satıldığı dosya içreriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda satın alan davalıların bu eylem ve işlemlerinde kötü niyetle hareket ettikleri ve borçlu ile dayanışma içinde oldukları söylenemez. Diğer bir deyişle resmi mercilerce usulüne uygun bir şekilde yapılan bu işlemlerin yasal olmadığı ve muvazaalı bulunduğu usulen kanıtlanmış değildir. M.Nuri 'ın icra ihalesinden satın aldığı taşınmazı aynı gün borçlunun babasına satmış olması tek başına davanın kabulüne yeterli görülemez Mahkemece bu yön gözetilmeksizin davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. SONUÇ:Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, 492 sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca davacı Hazineden harç alınmamasına 27.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.