MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 24.02.2015 Salı günü davacı vekili Av. ... geldi. Davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili, davalı borçlu ...'ün alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmaz hissesini 17.5.2011 tarihinde davalı ...'e sattığını, taşınmazın halen borçlu tarafından kullanıldığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufun iptalini talep etmiştir.Davalılar ... ve ... vekili, dava konusu taşınmaza davacı tarafından haciz konulduğunu, izale-i şuyu davası açıldığını ancak süresi içinde satış istenmediğinden haczin düştüğünü, taşınmazın mütahitlik yapan ...'e tüm hissedarlar tarafından 280.000 TL bedelle satıldığını, 'in iyiniyetli olduğunu, aciz belgesi sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre, davalı ...'in dava konusu taşınmazdaki borçlu ile dava dışı hissedarlara ait hisseleri piyasa değerine yakın bir fiyatla satın aldığı, daha sonra dava konusu taşınmazın yan parselini de aldığı, satış bedellerin ödendiğinin dekontla ispatlandığı gerekçesiyle davanın reddine verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir.Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.Somut olayda, mahkemece davalı ...'in dava konusu taşınmazdaki borçlu ile dava dışı hissedarlara ait hisseleri piyasa değerine yakın bir fiyatla satın aldığı, daha sonra dava konusu taşınmazın yan parselini de aldığı, satış bedellerin ödendiğinin dekontla ispatlandığı gerekçesiyle davanın reddine verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemiştir. Dava koşulları yönünden dosya incelendiğinde, davacının alacağının 10.12.2007 tanzim 10.1.2008 vadeli 80.000 TL'lik bono ile doğduğu, borçlu hakkındaki takibin kesinleştiği, alacağın gerçek olduğu, 21.10.2011 tarihli haciz tutanağının İİK 105 anlamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, iptali istenen tasarrufun ise takip konusu alacaklardan sonra 17.5.2011 tarihinde yapıldığı, davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından dava ön koşuları gerçekleşmiştir.Dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli (borçlunun hissesi 70.000 TL)ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değer (borçlunun hissesi 84.032 TL) arasında misli fark bulunmadığı dolayısıyla dava konusu tasarrufun İİK 278/3-2 madde gereğince iptale tabi olmadığı anlaşılmakta ise de dava konusu taşınmaz hissesine davacının 14.10.2008 tarihinde haciz koydurduğu, taşınmazın hisseli olması nedeniyle 20.11.2008 tarihinde izale-i şuyu davası açmak üzere yetki alarak 2008/2493 Esas sayılı dosyası ile izale-i şuyuu davası açtığı, davalı borçlu vekilinin 13.5.2011 tarihli müracaatı üzerine taşınmaz üzerindeki davacı haczinin 16.5.2011 tarihinde İİK 106-110 maddeler gereğince kaldırıldığı, 17.5.2011 tarihinde de taşınmazın davalı ...'e satıldığı anlaşılmaktadır. İncelenen nüfus kayıtlarından davalıların ...'lı olduğu, dava konusu taşınmazın 17.5.2011 tarihinde satılmasına rağmen 21.10.2011 tarihli haciz tutanağı içeriğinden taşınmazın halen borçlu tarafından kullanıldığı, taşınmazla ilgili dava konusu tasarruftan önce açılan izale-i şuyuu davasının derdest olduğu, taşınmaz üzerindeki davacı haczinin kaldırılmasından bir gün sonra taşınmazın satılması, müteahhitlik yapan davalı ...'in basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğinden dosyadaki maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak dava konusu tasarrufun İİK 280/1 madde gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 24.2.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.