MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili, davalıya ait olup müvekkili şirkete trafik (ZMSS) sigortalı aracın alkollü sürücü idaresinde iken sebebiyet verilen trafik kazası sonucu davacı tarafından 3.kişiye tazminat ödendiğini ve davalıya rücu hakkı doğduğunu ileri sürerek, 11.000,00 TL'nın ödeme tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre araç sürücüsünün olay anında alkollü olduğu söylenemeyeceğinden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, trafik (ZMSS) sigortacısı olan davacının trafik kazasında zarar gören 3.kişiye ödediği tazminatın kendi sigorta ettireninden rücuen tahsili istemine ilişkindir.2918 sayılı KTK.nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin "Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı" başlıklı 97. Maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan "b-2" bendinde "alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.Ayrıca Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirin olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır. Bununla birlikte Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK'nun 48. Maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde,yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.O halde, zararın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına zararın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda zararın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK'nun 1281. Maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.Yargıtay'ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağı ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları) Somut olayda; 01.8.2010 tarihli kaza tespit tutanağında dava dışı sürücü ...'ın alkol durumunun doktor raporu ile belirleneceği belirtilmiş, sürücünün sevk edildiği ... Devlet Hastanesi acil servisinde saat 01.30'da yapılan genel adli muayenesinde alkolsüz olduğuna dair rapor düzenlenmiş, öte yandan; aynı hastanede biyokimya ve mikrobiyoloji uzmanlarında saat 01.49'da düzenlenen heyet raporunda sürücünün kanında 1.45 mg/dl. Etanol bulunduğu belirlenmiştir. Mahkemece yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu'ndan 18.11.2013 tarihli rapor alınmış ve hükme esas alınan bu raporda olay anında sürücünün alkollü olduğunun söylenemeyeceği belirtilmiş ise de; raporu düzenleyen heyette nörolog bilirkişi bulunmadığından, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediği yönünden bu raporun hükme esas alınamayacağı açıktır. O halde, mahkemece dosyanın ...Müdürlüğü'nden seçilecek bir kusur uzmanı ile iki nöroloji uzmanı bilirkişinin bulunduğu heyete tevdii ile kazanın oluş şekli, yol, hava vs. koşullar bir bütün olarak değerlendirilip kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması yönünden yeni bir rapor alınması, meydana gelebilecek çelişkilerin giderilmesi, ondan sonra varılacak sonuca göre karar vermek gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 12.1.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.