MAHKEMESİ : .... Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:- K A R A R -Davacı vekili, müvekkili şirkete özel otomotiv poliçesi ile sigortalı araç seyir halindeyken aracın alt kısmının rögar kapağına çarpması sonucu 26/09/2011 tarihinde hasara uğradığını, kazada davalının tam kusurlu olduğunu, kaza sonucu sigortalı araçta toplam 3.378,00 TL hasar meydana geldiğini, hasar bedelinin sigortalıya ve anlaşmalı firmalara ödendiğini, hasar nedeni ile sigortalısına 3.378,00 TL tazminat ödeyen davacı şirketin sigortalısının haklarına halef olarak kusur oranına göre dava açmaya hak kazandığını, İstanbul 10. İdare Mahkemesi'ne açılan davanın görev yönünden reddedildiğini, 3.378,00 TL'nin 21/11/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili, kazanın trafiğe kapalı, izinsiz girilmesi yasak şantiye alanında ve alkollü araç kullanan sürücünün kusuruyla meydana geldiğini, kaza mahallindeki iş anahtar teslimi götürü bedel inşaat sözleşmesi ile ihbar olunana teslim edildiğinden davanın husumetten reddini, avans faizi uygulanamayacağını beyanla davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı......'nin rücuen tazminat alacağı talebini içerir davasının kısmen kabulüne, 2.364,60 TL rücuen tazminat alacağının ödeme tarihine ilişkin belgeler sunulamaması nedeni ile idari yargıya davanın açıldığı tariholan 21/09/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'ndan tahsili ile davacı ......'ye verilmesine, davacı ......'nin fazlaya ilişkin rücuen tazminatı alacağı talebini içerir davasının reddine karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.1-Dava, trafik kazası nedeni ile (kasko rücu) istemine ilişkindir. 10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğünün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak keza İBK'nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir.Tefhim edilen hüküm başka gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.- 389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294 - 297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır. Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 23.09.2014 tarihli kısa kararda "Davanın kısmen kabulüne, 2364,60 TL rücuen alacağın ödeme tarihine ilişkin belge sunulamaması nedeniyle dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin rücuen alacak davasının reddine," denildiği halde, gerekçeli kararda “Davacı......'nin rücuen tazminat alacağı talebini içerir davasının kısmen kabulüne, 2.364,60 TL rücuen tazminat alacağının ödeme tarihine ilişkin belgeler sunulamaması nedeni ile idari yargıya davanın açıldığı tarih olan 21/09/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı .........'ndan tahsili ile davacı......'ye verilmesine, davacı....'nin fazlaya ilişkin rücuen tazminatı alacağı talebini içerir davasının reddine,” şekilde yazıldığı görülmektedir. Bu durum HMK'nin 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.2-Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma nedenine göre bu aşamada davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 24.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.