MAHKEMESİ : Mudanya 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 12/03/2013NUMARASI : 2011/444-2013/84Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Esas ve birleştirilen davanın davacı vekili, müvekkilinin davalı E.. P.. ile 1.1.2005 tarihinde evlendiğini, 13.7.2011 tarihinde açılan ve 7.9.2011 tarihinde karara bağlanan dava ile boşandıklarını, davalı Ertan'ın boşanma davası sonucu ortaya çıkan ve müvekkilinin maddi katkıları ile sahip olduğu V. Özel E. Hizmetleri Ltd. Şti'ndeki %54 hissesini 6.7.2011 tarihinde müvekkilinden habersiz olarak düşük bedelle şirket ortağı davalı Ö.. A..'ya devrettiğini belirterek muvazaalı hisse devrine ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı borçlu E.. P.. vekili, tasarrufun iptali koşullarının oluşmadığını, boşanma ilamı gereğince davacının müvekkilinden herhangibir alacağının bulunmadığını, aciz belgesi sunulmadığını, hisselerin evlilik birliği içinde ve 15.000TL bedelle devredildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı Ö.. A.., dava konusu hisseleri boşanma davasından önce ve 15.000 TL bedelle aldığını belirterek davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporu gereğince dava konusu hisselerin rayiç bedelle devrinin yapıldığı, davacının yemin delilini kullanmak istemediği ve muvazaa iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava TBK'nun 19.maddesi gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal istemine ilişkindir. Bir davada taraflarca ileri sürülen maddi olguların hukuki değerlendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277.maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın dava konusu şeyin aynına ilişkin olmadığı,alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının dava konusu şeyi haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.Somut olayda, davacı tarafından davalı E.. P.. aleyhine açılan Mudanya 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/409 Esas sayılı katkı payı alacağı davasının sonucu beklenerek davacının alacaklı olduğu belirlendiği takdirde, davalı 3.kişi Ö.. A..'nın borçlu Ertan'ın şirket ortağı olması ve onun borçlarından haberdar olduğu savunması da gözönüne alınarak dava konusu hisse devrinde TBK'nun 19. madde gereğince danışıklı işlemin var olup olmadığı konusunda toplanan delillere göre karar vermesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 27.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.