MAHKEMESİ : Gaziantep 3. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 29/01/2013NUMARASI : 2011/667-2013/51Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili, davalı borçlu S.. P..'ın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazı 15.8.2011 tarihinde davalı İ.. C..'e sattığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufun iptalini talep etmiştir.Davalı borçlu vekili,davanın reddini savunmuştur.Davalı İ.. C.. vekili, aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu taşınmazın davacının rızası ile 300.000,00 TL bedelle alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre,davalı 3.kişinin kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı, tapu kaydındaki değer ile gerçek değer arasındaki farkın tek başına muvazaa olgusunu ispatlamaya yeterli olmadığı, davacının haciz koydurduğu taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılmasına izin verip satıştan haberdar olmasına karşın eldeki davayı açmış olmasının iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.Bu tür davaların dinlenebilmesi için,davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır. Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç grup altında ve İİK.nın 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK.md.281). Bu yasal nedenle de davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Genelde, borçlunun iptal edilebilecek tasarrufları, alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan ivazsız veya aciz halinde yapılan tasarruflar ile alacaklılarına zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır.Somut olayda; dava koşulları yönünden dosya incelendiğinde, davacının alacağının 10.7.2011 tanzim tarihli senetten kaynaklandığı, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiği, takip dosyası kapsamından 6.9.2011 tarihli haciz tutanağının İİK 105 madde kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, iptali istenen 15.8.2011 tasarrufun 10.7.2011 tarihli borçtan sonra yapıldığı, davanın 5 yıllık hakdüşürücü süre içinde açıldığı ve alacağın gerçek olduğu anlaşıldığından dava ön koşulları gerçekleşmiştir.Dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli olan 130.000 TL ile ile bilirkişi tarafından belirlenen 345.062,50 TL rayiç değeri arasında misli fark bulunmakla birlikte davalı 3 kişi vekili taşınmazı 300.000,00 TL bedelle aldıklarını belirterek 12.8.2011-15.8.2011 tarihleri arasında TEB Gatem şubesinden 127.500,00 TL çektiğini ve satış bedeli olarak tapudaki bedel dışında bankadan çektiği parayı davalı borçluya ödediğini belirtmiştir. Banka kamera kayıtları üzerinde inceleme yapan bilirkişi, raporunda davalı 3.kişinin 15.8.2011 tarihinde davacının damadı olan ve tanık olarak dinlenen M. A. A.yanında iken bankadan para çektiğini ancak M. A..'e ödeme yapılmadığı belirtmiş, tanık M. A.de davalının bankadan para çekmesine rağmen davacıya o aşamada para ödenmediğini, daha sonra 40.000,00 TL ödendiğini belirtmiştir. Davalı 3.kişinin tasarruf tarihi veya bu tarihe yakın tarihlerde bankadan para çekmesi veya kredi kullanması çektiği para ile tapu dışı ödeme yaptığına karine ise de somut olayda davalı 3.kişinin tacir olması nedeniyle satış tarihinden kısa bir süre önce ve satış tarihinde bankadan çektiği parayı satıcıya ödediğini resmi belge (ödeme Belgesi gibi) ile ispatlaması gereklidir. Bu nedenle mahkemece davalı 3.kişinin tapu dışındaki ödemesi konusunda delilleri sorularak davalı borçlunun banka hesap hareketleri de incelenmek suretiyle bedel farkı yönünden tasarrufun İİK 278/3-2 madde gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir. Diğer yandan dava konusu taşınmaz, davalı 3.kişiye satıldığı halde taşınmazın halen borçlu tarafından kullanılması, (adi kira sözleşmesinin varlığına rağmen, kira ödemesi konusunda resmi belge olmaması ve kira gelirlerinin vergi dairesine davadan sonra 27.3.2012 tarihinde bildirilmesi) yine davalı 3.kişi vekilinin temyize cevap dilekçesinde müvekkilinin davacı ve davalı borçluyu tanıdığını beyan etmesi, taşınmaz üzerine 12.8.2011 tarihinde haciz konulup aynı gün kaldırılması (davalı 3.kişinin haczi bilmesi) gibi maddi ve hukuki olgular karşısında dava konusu tasarrufun İİK 280/1 madde kapsamında iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.Davacının dava konusu taşınmaza koyduğu haczi kaldırması ve akabinde de eldeki davayı açması onun kötüniyetini göstermediği gibi aksine borcun ödenmesi konusunda borçlu ve 3.kişiye duyduğu güvene yönelik olup dava açmasına da engel bir durum olmadığından mahkemenin bu yöndeki red gerekçesi de isabetli görülmemiştir.SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 23.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.