MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 11/12/2013NUMARASI : 2011/272-2013/711Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili, davalının trafik sigortacısı(ZMSS) olduğu ... plakalı aracın, dava dışı E. Ö.'nın sevk ve idaresindeyken trafik kazası yaptığını, davacının eşinin de araç içinde bulunduğunu, kazada araç sürücüsünün tam kusurlu olduğunu ve davacının desteği durumunda bulunan eşinin kazada öldüğünü, kaza tarihinde davacının 55 yaşında olduğunu, desteğini kaybeden davacının talebine rağmen davalının ödeme yapmadığını, diğer davalı E.Ç.'a davacının vekili sıfatıyla davalı tarafından ödeme yapılmış ise yapılan ödemenin bu davalıdan ödeme tarihlerinden işleyecek faiziyle tahsilinin gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 8.500,00 TL. destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı sigortadan tahsilini, diğer davalı E. Ç. sigortadan ödeme almışsa, bu bedellerin ödeme tarihinden yasal faiziyle birlikte davalı E. Ç.'dan tahsilini talep etmiş; yargılamanın devamı sırasında,12.09.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle tazminat talebini 34.647,00 TL. artırarak 43.147,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili, şirket merkezleri İzmir'de bulunduğundan mahkemenin yetkisiz olduğunu, davacının kazadan doğan talep hakkının zamanaşımına uğradığını, zira ceza dosyasının dahi 21/06/2005 tarihinde kesinleştiğini, kazada ölen A.V.mirasçısı olan davacı S.. V.., N.V., A.V. adlarına düzenlenen vekaletnameye dayanarak E. Ç.'a 07.10.2005 tarihinde 19.860,00 TL. ödeme yapıp ibraname aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle, davanın kabulü ile 43.147,00 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz olunmuştur.Dava,davalı sigortacı tarafından ZMSS ile sigortalanan aracın yaptığı kazada, davacının eşinin hayatını kaybetmesi nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatının tahsili istemine ilişkindir. 10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olması ya da kısa kararda hüküm altına alınmayan bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmasının, çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK'nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294 - 297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 11.12.2013 tarihli kısa kararda "davanın ıslah edilen bedel üzerinden kabulüne" denildiği halde, gerekçeli kararda "davanın ıslah edilen bedel üzerinden kabulü ile 43.147,00 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline" şeklinde hüküm tesis olunduğu görülmektedir. Bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294/3. Maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir. Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozmanın şekil ve kapsamı göz önünde bulundurularak davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 16/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.